YİRMİDOKUZUNCU BÖLÜM: HESAB VE MİZAN HAKKINDA BİLGİ

LUGAT A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

29.1. KIYÂMET GÜNÜ YAPILACAK İLAHÎ HESABA BU ÂLEMDE İKEN HAZIRLANMAMIZIN BİZE EHEMMİYETLE İKAZ OLUNDUĞU

Sûre-i Bakara Âyet: 48- Ve öyle bir günden korkun ki (o günde) hiçbir kimse, hiçbir kimse nâmına bir şey ödeyemez. Ondan herhangi bir şefaat kabul olunmaz (Allah'ın izni olmadan). Ondan bir fidye (bedel) alınmaz, onlara (Allah'ın azabından kurtulmak hususunda) yardım da edilmez.

29.2. ALLAH-U TEÂLÂ'NIN DÜNYADA DA, ÂHİRETTE DE (MİZANDA, HESABDA, SIRATTA), ÖLÜRKEN DE İMAN EHLİNE YARDIM EDECEĞİ VE FAKAT KÂFİRLERE YARDIM ETMEYİP ŞAŞIRTACAĞI

Sûre-i İbrahim Âyet: 27- Allah, iman edenlere dünya hayatında da, âhirette de, o sabit söz(ler)inde, daima sebat ihsan eder. Allah zalimleri (kâfirleri) şaşırtır. Allah ne dilerse yapar.

Not: Bu âyet-i kerimede zikredilen kavl-i sabit, kelime-i tevhiddir. Allah-u Teâlâ mü'minlere bu tevhidi muhafaza ettikleri için gerek dünya hayatında, gerekse âhiret hayatında yardımda bulunacaktır. Mü'minlerin zorla değil, kendi irade ve ihtiyarlarıyla üzerinde sebat ettikleri i'tikâd-ı imaniyye yüzünden Allah-u Teâlâ onlara yardımda bulunur da, dünyada her hangi bir belâya uğradıkları zaman onlar dinlerinde sebat ve metanet gösterirler, her türlü işkencelere rağmen dini kanaat ve akîdelerinden dönmezler. Hâlet-i nezi'de de onu muhafaza ederler. Hâlet-i nezi'de hakkın ehl-i imanı tesbiti üç sûretle olur:

1. Küfürden ismet ve sıyanet, tevhidde sebat ve istikâmete tevfik, bu sayede, muntazırın ruhu Müslüman olarak kabz edilmiş olur.

2. Melekler ona rahmet-i İlâhiyyeyi müjdeler.

3. O, cennetteki makamını görür. Bu tesbit ba's vaktinde, âhirette de vâki olacaktır. Herkese amelinin hesabı sorulduğu zaman tesbit saadetine mazhar olanlar, kıyâmet korkularından hayret ve dehşete düşmeksizin cevap verirler.
O zamanki tesbit de yine üç vechile olur:

1. Sorulan sualin doğru cevabı telkin edilir.

2. Hesab kolaylaştırılır.

3. Ufak tefek hataları bağışlanır.

29.3. HESABDA KİMSEYE ZULMEDİLMEYİP ANCAK YAPTIĞININ KARŞILIĞININ VERİLECEĞİ VE KİMSENİN BAŞKASI İLE MEŞGUL OLAMAYACAĞI

A- Sûre-i Nahl Âyet: 111- O gün herkes (ancak) öz canı(nın halâsı) için uğraşacak (herkes nefsî nefsî diyecek). Herkes ne yaptıysa (onun karşılığı) kendisine eksiksiz verilecek, onlar aslâ haksızlığa uğratıl-mayacaklardır.

B- Sûre-i Yâsîn Âyet : 54- İşte bugün kimseye hiçbir şeyle haksızlık edilmez. Siz de yapar olduğunuzdan başkasıyla mukabele görmezsiniz.

29.4. MAHŞERDE DİVÂN-I İLÂHİYYENİN KURULUP BU DİVÂNA PEYGAMBERLERİN VE ŞÂHİDLERİN DE GETİRİLECEĞİ, MÜ'MİN-LERİN HESABININ KOLAY VE FAKAT KÂFİRLERİN ZOR OLACAĞI

A- Sûre-i Zümer Âyet: 69- (Haşr) Yer(i) Rabbinin nuruyla ziyâlandı. Kitap (amel defterleri yahut Levh-i Mahfuz) konuldu. Peygamberler ve şâhidler getirildi. (Allah'ın kulları) arasında onlar aslâ haksızlığa uğratılma-yarak, hak (ve adalet)le hükmolundu.

Not: Risâletlerini tebliğ hususu kendilerine sorulacak olan peygam-berlerle, hafaza melekleri yahut peygamberlerin zamanlarında yaşayıp da, o zamanlar halkına şâhidlik edecek olan salih insanlar, hususen Resûl-i Ekrem'le (sav) diğer peygamberlerin tebliğ-i ahkâm ettiklerine şahadet edecek olan ümmeti, bu hesaba gelecek şâhidler meyanındadır.

B- Sûre-i Müddessir Âyet: 9,10- İşte o (vakit, o gün) kâfirlerin aleyhinde pek çetin bir gündür. Kolay değil. (Mü'minler için kolay olacağına delâlet ve tebşirat vardır.)
29.5. HESAB GÜNÜ GÜNÂHKÂRLARA VÜCUDU VE AZÂLARININ ŞÂHİDLİK EDECEĞİ VE BU AZÂLARLA MÜCRİMLERİN ARASINDA CEREYAN EDECEK SUAL VE CEVAPLAR

A- Sûre-i Fussilet Âyet: 19- (Hatırlat) O gün(ü ki) Allah'ın düşmanları, işte onlar, toplu hâlde ateşe sürüleceklerdir.

20- Nihâyet oraya geldikleri zaman ne yapıyor idiyseler, kulakları, gözleri, derileri kendilerinin aleyhinde şâhidlik edecektir.

21- Derilerine (şöyle) dediler (derler): “Bizim aleyhimize niye şâhidlik ettiniz?” Onlar da “Bizi” dediler (derler), “Her şeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yaratmıştır. Yine ancak ona döndürü(lüp götürü)lüyorsunuz.”

22- “Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize şâhidlik eder diye (düşünüp) sakınmadınız. (Çünkü öldükten sonra tekrar dirileceğinize iman etmemiştiniz.) Bilakis Allah yapmakta olduklarınızın birçoğunu bilmez sandınız.”

23- “Rabbinize karşı beslediğiniz şu zannınız (yok mu?) İşte sizi o helâk etti. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz.”

24- Şimdi eğer (azaba) dayanabilirlerse işte onların yurdu: Ateş! (Yok), eğer (hoşnut oldukları dünyaya) tekrar dönmek isterlerse bu sûretle de onlar hoşnut edilecek değildirler. (Yani dünyaya döndürülecek değillerdir.)

25- Biz onlara birtakım yanaşmaları sebep yaptık (takdir ettik yahut musallat ettik) de önlerinde ne var, ardlarında ne varsa (önlerinde olandan murad dünya işleridir. Onlar dünyanın yalnız şehvet tarafını görüp ona ittiba ettiler. Ardlarında olandan maksat âhiret umûrudur. Onlar bu hususta da ba'si, hesabı inkâr eylediler.) onlar bunları süslü gösterdiler. Cinden, insandan kendilerinden evvel geçmiş (ve helâk) olmuş ümmetler içinde (işte) bunlara karşı da o söz (azab kelimesi) hak olmuştur. Çünkü onlar(ın hepsi) hüsrana düşenlerdi.

B- Sûre-i Kıyâmet Âyet: 14- Daha doğrusu insan (bizzat) kendisine karşı bir şâhiddir. (Yahut bir hüccettir. Uzuvları ne yaptığını birer birer haber vermek sûretiyle şâhidlik edecektir.)

29.6. O HESAB GÜNÜ MÜCRİMLERİN EN YAKINLARININ DAHİ KENDİLERİNE BİR FAİDE VEREMEYECEĞİ VE FAKAT MÜ'MİNLERİN BİRBİRLERİNE YARDIMLARI OLACAĞI

Sûre-i Duhân Âyet: 40- Şüphe yok ki o ayırt etme günü (Hakkın bâtıldan, haklının haksızdan ayırt edileceği, kişinin akrabasından ve dostlarından ayrılacağı kıyâmet günü) onların, topunun (vaad ve tayin edilmiş) vakitleridir.

41- O gün yâr (gerek akrabalık, gerek dostluk cihetinden) bile yârine, hiçbir şeyle faide vermez. (Dostunun azabını önleyemez.) Onlara (başka sûretle) yardım da edilmez.

42- Allah'ın esirgediği kimseler böyle değil. (Bunlar İlâhi af ve rahmete mazhar olan mü'minlerdir. Çünkü mü'minler Cenâb-ı Hakk'ın izniyle yekdiğerine şefaat edebilirler.) Çünkü O, bizzat kâfirlerden intikam almaya hakkıyla kâdir, (mü'minleri) çok esirgeyicidir.

29.7. HESABDAN SONRA EHL-İ CENNETLE EHL-İ NÂRIN AYRILACAĞI

Sûre-i Teğâbun Âyet: 9- (Evet, “Yaptığınız şeyler mutlaka size haber verilecektir.”) O günde ki (Allah) o toplama günü (kıyâmet günü. Evvelin ve âhirin hesab ve ceza için toplanacağı gün, ins-u cinnin, gökler ve yer halkının, her kul ve amelinin, zalimle mazlumun, her peygamber ümmetinin bir araya getirileceği gün) için hepinizi bir araya getirecek. İşte bu, aldanma günüdür. (Mü'minler kâfirleri aldatacak. Çünkü kâfirler dünyada iman etselerdi o gün cennetin menzillerine konacaklardı. Küfre saptıkları için onlar cehenneme, mü'minler cennete girecekler. Bu sûretle birbirlerinden ebedî olarak ayrılacaklardır.) Kim Allah'a iman eder, iyi amel (ve hareket)te de bulunursa, O, bunun kötülüklerini örter. (Kıyâmet gününde) onu altlarından ırmaklar akan cennetlere -kendileri içlerinde ebedî, sermedi kalıcı olmak üzere- sokar. İşte büyük kurtuluş (ve saadet) budur.

29.8. HESABA GELENLERİN -KİTAPLARINI OKUMAK ÜZERE- KİMİNİN SAĞINDAN, KİMİNİN SOLUNDAN VERİLECEĞİ; SAĞINDAN KİTAPLARI VERİLENLERİN KURTULACAĞI VE HESABLARININ KOLAY OLACAĞI VE ÜMMET ÜMMET HESABA ÇEKİLECEKLERİ

A- Sûre-i Hâkka Âyet: 18- O gün (huzura) arz olunacaksınız. (Hesab ve sual için, öyle ki) size âit hiçbir sır gizli kalmayacak. (O gün bütün sırların meydana çıkacağı gündür.)

19- Artık kitabı sağ eline verilmiş olan kişiye gelince, der ki: “Alın okuyun kitabımı.”

20- “Çünkü ben hakikaten hesabıma kavuşacağımı (hesabımın görüleceğini kuvvetle) zannetmiştim (bilmiştim).”

25- Kitabı sol eline verilmiş olan kişiye gelince o da der ki: “Ah keşke benim kitabım verilmeseydi.”

26- “Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim!”

27- “Ah keşke (o ölüm, hayatıma) kat'i bir son verici olsaydı!” (Tekrar dirilmeseydim.)

28- “Malım bana bir faide vermedi.”

29- “(Bütün) Saltanatım (mülküm, kuvvetim, hüccetim) benden ayrılıp mahvoldu.”
B- Sûre-i İnşikâk Âyet: 6- Ey insan! Hakikat sen Rabbine (kavuşuncaya) kadar durmayıp didineceksin, nihâyet O'na ulaşacaksın (hayır ve şerr ne yaptıysan kıyâmet gününde onların karşılığına kavuşacaksı.).

7- O vakit (amel) kitabı sağ eline verilen kimseye gelince:

8- Kolayca bir hesab ile muhasebe edilecek o, (kolayca hesab amellerin gösterilmesi, sahibinin taatle masiyeti görüp tanıması, bundan sonra taatine karşı sevab verilecek masiyetinden geçilmesi, affedilmesidir.)

9- Ehline de sevinçli dönecektir. (Ehlinden murad, mü'min olan aşiretine yahut mü'minler zümresine yahut cennetteki ehli olacak olan hurilerdir.)

C- Sûre-i Câsiye Âyet: 27- Göklerin ve yerin mülk(-ü tasarruf)u Allah'ındır. Bâtıla sapanlar (kâfirler) kıyâmetin kopacağı gün, (işte) o gün hüsrana düşecektir.

28- Ve sen (Habibim) her ümmeti (her din erbâbını) diz çökmüş bir hâlde göreceksin. Her ümmet kitabı(nın başı)na (amelleri tescil edilmiş olan defter-i amaline) çağrılacak (ve onlara şöyle denilecektir): “Bugün (dünyada) yapmış olduklarınızın karşılığı verilecek.”

29- “Karşınızda hakkı söyleyip duran (sizin hakkınızda şâhidlik eden) bu (kitap), Bizim kitabımızdır. Şüphe yok ki neler yapıyor idiyseniz Biz (hepsini meleklere) yazdırıyorduk.”

30- Artık iman edip de iyi iyi amel (ve hareket) edenleri Rableri rahmetine (rahmeti cümlesinden olan cennete) sokacaktır. İşte bu, apaçık murada erişenin tâ kendisidir.

29.9. O GÜN HISIM HISIM İLE GÖRÜŞEMEYECEK, FAKAT GÖSTERİLECEK; O GÜN, O AZABDAN KURTULMAK İÇİN YAPACAĞI BÜTÜN FEDAKÂRLIKLARIN HİÇBİRİSİNİN KENDİSİNİ KURTARAMAYACAĞI

A- Sûre-i Mearic Âyet: 8- O gün gök erimiş maden gibi olacak.

9- Dağlar yün gibi olacak. (Atılmış boyalı, renkli yün gibi.)

10- Hiçbir hısım bir hısımı sormayacak. (Herkes kendi hâliyle, derdiyle meşgul olacağı için.)

11- Onlar (o hısımlar) birbirine (sadece) gösterilirler (tanışırlar, fakat konuşamazlar). Günâhkâr (kâfir, müşrik) o günün azabından (kurtulmak için şunları) feda etmeyi arzu eder: Oğullarını,

12- Karısını, biraderini.

13- Kendisini (aralarına katıp) barındırmakta olan soyunu sopunu,

14- Ve yer(yüzün)de kim varsa hepsini, ki nihâyet (bu fedakârlığı) kendisini (Allah'ın azabından) kurtarsın.

15- Fakat ne mümkün! Çünkü o (ateş kâfirler için hazırlanmış) hâlis alevdir.

B- Sûre-i İnfitâr Âyet: 19- O, öyle bir gündür ki hiçbir kimse kimseye, hiçbir şeyle faide vermeye muktedir olamayacaktır. O gün emir (yalnız) Allah'ındır. (Hiçbir kimsenin aracılık etmesine artık imkân yoktur.)

29.10. O GÜN (HESAB GÜNÜ) İNSANIN EN YAKININDAN DAHİ KAÇACAĞI VE BU HESAB GÜNÜNÜN DÜNYA SENESİYLE (TEMSİLİ VE MECAZÎ OLARAK) ELLİ BİN SENE OLACAĞINA İŞARET OLUNDUĞU

A- Sûre-i Abese Âyet: 33- Fakat o kulakları sağır edercesine haykıracak olan ses geldiği zaman.

34- (Evet) Kişinin kaçacağı gün biraderinden.

35- Anasından, babasından.

36- Karısından ve oğullarından.

37- O gün bunlardan herkesin kendine yeter bir işi (derdi, belâsı) vardır. (Herkes ancak kendi derdiyle meşgul olacak, kendinden başkasını düşünemeyecek.)

B- Sûre-i Meâric Âyet: 1- İsteyen biri inecek azabı istedi.

2- (O) Kâfirlere mahsustur ki onu (kendilerinden) hiçbir önleyecek (defedebilecek) yoktur.

3- (O) Derecelerin sahibi Allah'tandır.

4- Melekler de, Ruh da oraya (o derecelerin her birine, Arş-ı Rahmân'a) bir günde (kâfirlere vâki olacak azab, kıyâmet günü) yükselip çıkar ki mesafesi (dünya seneleriyle) elli bin yıldır.

Not: “Elli bin yıldır dünya seneleriyle.” buyrulması, kâfirlere nisbetledir. Çünkü kâfirler için o gün uğrayacakları şedâidden dolayı bu kadar uzun gelecek. Mü'minler için ise dünyada kıldıkları bir vakit farz namazı müddeti kadar hafif görünecek. Bu, o derecelerin yüksekliğini ve mesafesini bir temsil ve tasvir şeklinde beyandır. Yani o mesafelerin miktarı ölçülmüş olsa dünya seneleriyle bu kadar yıl tutar. Hâlbuki melekler oralara mesafe kaydıyla bağlı olmayarak “an” içinde çıkarlar, inerler. İbn-i Abbas'a (ra) göre o derecelerin mesafesini beyandan maksat, kıyâmet günü kâfirlerin dûçar olacakları musibetlere ve sıkıntılara işaret etmektir. Yani meleklerle Ruh nasıl “an” içinde göklere yükseliyor ve bu, onlar için hiçbir güçlük teşkil etmiyorsa, mahşerde mü'minlerin hesab zamanını beklemesi de bu kadar kolay görünecektir. Nitekim bu, bir hadis-i şerifte de beyan buyrulmuştur. Bunun gibi göklere yükselmek meleklerden gayrileri için nasıl elli bin yıllık bir mesafeyi katetmek kadar güç gelirse, mahşerdeki intizar ve şedâid de kâfirler için o derece müşkil olacaktır.