YİRMİBİRİNCİ BÖLÜM: AMELLER HAKKINDA UMÛMÎ BİLGİ

LUGAT A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

21.1. YAPILAN SALİH (İYİ) AMELLERE VE KÖTÜ AMELLERE VERİLECEK MÜKÂFAT VEYA MÜCÂZATIN MİKTARI

A- Sûre-i Nisâ Âyet: 111- Kim bir günâh kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilicidir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.

B- Sûre-i En'âm Âyet: 160- Kim (Allah'a) bir iyilikle, güzellikle gelirse, işte ona bunun on katı var (Allah'ın fazl-u keremiyle. Bu miktar, vaad buyrulan ecrin asgari miktarıdır.) Kim de bir kötülükle gelirse bu, o miktardan başkasıyla cezalanmaz (eğer affolunmazsa). Onlar (yani iyilik edenler de, fenalık yapanlar da) haksızlığa uğratılmazlar (ecrini eksik vermek veya daha fazla azab yapmak sûretiyle).

C- Sûre-i Yunus Âyet: 26- İyi iş, güzel amel yapanlara (“ihsan” mertebesine erenlere) daha güzel iyilik, bir de ziyade vardır. (Cennet ve Cemâlullah.) Onların yüzlerine ne bir toz (karalık) bulaşır, ne de bir horluk kaplar. Onlar cennetin yârânıdırlar ki kendileri onun içinde ebedî kalıcıdırlar.

27- Kötülükler kazanmış olanlar(a gelince: Onların) bir kötülüğü-(nü)n cezası bir misliyledir. (Hasenatın, iyi işlerin, iyi amellerin sevabı bire on, bire yedi yüz ve daha fazlaya kadardır ki bu, Allah'ın fazl-u kereminin neticesidir. Seyyiatın, kötü işlerin, kötü amellerin cezası ise yalnız bire karşı birdir ve bu da Allah'ın bir adlidir.) Kendilerini bir horluktur kaplayacak. Onları, Allah'tan hiçbir kurtarıcı da yoktur. Sanki yüzleri karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür onların. İşte bunlar da ateşin yârânıdırlar ki, kendileri onun içinde ebedî kalıcıdırlar. (Bunlar kâfir olanlardır. Mücrim olan mü'minler cehennemde ebedî değildirler.)

D- Sûre-i Nisâ Âyet: 40- Şüphesiz ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Zerre miktarı) bir iyilik olursa onu(n sevabını) kat kat artırır. Kendi canibinden (başkaca da) pek büyük bir mükâfat verir. (Katâde der ki: “Hasenatımın seyyiatımdan bir zerre fazla gelmiş olması, bana dünyadan ve dünyada olan bütün şeylerden sevgilidir.”)

21.1.1. İşlenen veya İşlenmeyen Amellerin Ecri

Buharî Hadis No: 2184- Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyete göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celîl olan Allah, (kullarının hasenat ve seyyiatını yazmaya memur olan meleklerine) her zaman şöyle emreder: Kulum fena bir iş yapmak istediğinde, hemen bu iradesini defterine kaydetmeyiniz; tâ ki, bu iradesini tahakkuk ettirmedikçe. Eğer o fenalığı yaparsa, o yaptığı fena-lığın bir mislini yazınız. Eğer benden çekinerek yapmaz bırakırsa, bu defa onun hesabına bir sevab yazınız. Bir de kulum bir iyilik yapmak isterse de (her hangi bir mâni ile) yapamazsa, ona bu güzel niyetine mükâfat olarak bir sevab yazınız. Eğer yaparsa, yaptığı o işin mükâfatını on mislinden yedi yüz katına kadar yazınız.”

21.1.2. Amellerin Ecr-i Nispetiyle Ceza-i Nispetleri

Buharî Hadis No: 2038- İbn-i Abbas'tan (ra) rivâyete göre, Nebi (sav) Rabbi Celle ve Alâ'dan rivâyet ettiği bir hadiste şöyle demiştir: “Allah-u Teâlâ eşyanın güzellerini, fenalarını takdir etti (yazdı). Sonra güzellerin güzelliğini, fenaların da çirkinliklerini açıkladı. Her kim bir güzel (hayır ve ibadet) yapmak diler de onu yapamazsa, Allah o kimse hesabına kendi divânında (meleklerine) tam bir hasene (sevabı) yazdırır. Eğer o kimse güzel bir iş yapmak ister ve yaparsa, Allah o kimse hesabına kendi divânında on hasene sevabından yedi yüz misline ve daha çok emsaline kadar hasene sevabı yazdırır. Şu bir kimse de kötü bir iş işlemek ister de onu yapmazsa, o kimseye de Allah-u Teâlâ divanında tam bir hasene sevabı yazdırır. Eğer o kimse fena bir iş yapmak ister de, o fenalığı da yaparsa, Allah-u Teâlâ onun aleyhine bir kötülük günâhı yazdırır.”

Hadisin ilk fıkrası olan “Allah-u Teâlâ eşyanın güzellerini, fenalarını takdir etti. Sonra güzellerin güzelliğini, fenaların çirkinliğini beyan buyurdu.” cümlesi, Usûl-i Fıkıh ve Kelâm ilimleri bahislerinden “Hüsün ve kubuh aklî midir, şer'î midir?” konusuyla ilgilidir. Ehl-i Sünnet'le Mûtezile arasında ihtilâf edilen bu meselede, Ehl-i Sünnet mezhebine göre eşyada güzelliği, çirkinliği Allah takdir edip, güzellerin işlenmesini, çirkinlerden ictinab olunmasını emretmiştir. Mûtezile'ye göre de eşya bizatihi güzel veya çirkindir. Güzel, güzel olduğu için emrolunmuştur. Bizatihi çirkin de fena olduğu için nehyolunmuştur. Ehl-i Sünnet'e göre eşyadaki güzellik, çirkinlik zâti değildir. Belki Şâri'in takdiriyle hâsıl olan vasf-ı ârızîdir. Allah, namazın fenalığını takdir etseydi çirkin olurdu. Şerrin güzelliğini irade buyursaydı, bu da güzel olurdu. Ehl-i Sünnet'e göre, Allah-u Teâlâ güzelin işlenmesini emrettikten sonra, kullar güzeldeki güzellik vasfını anlayabilirler. Ehl-i Sünnet'in bu tezi, “Güzel, Allah emretti de öyle güzel oldu; çirkin de Allah nehyetti de öyle çirkin oldu.” cümlesiyle ifade olunur. Mûtezile'ye göre, Allah emretmezden evvel de beşer idraki eşyadaki güzelliği anlar. Ve Allah ne'mûru-bih güzel olduğu için emretmiştir. Mûtezile'nin tezi, “Güzel, güzel olduğu için emir, fena da çirkin olduğu için nehyolundu.” cümlesiyle hulâsa olunur. Bu izahımızdan sonra hadisin birinci fıkrasıyla Ehl-i Sünnet mezhebinin hak, Mûtezile'nin bâtıl olduğu çok iyi anlaşılır.

21.2. DÜNYADA YAPILAN HER HAYIR VE ŞERR AMELLERİN ÂHİRETTE TARTILACAĞI (HAYRIN VE ŞERRİN MUVAZENE EDİLECEĞİ), HAYRI ÇOK GELENLERİN KURTULACAĞI, ŞERRİ ÇOK GELENLERİN İSE AZABA DÛÇAR OLACAĞI

A- Sûre-i A'râf Âyet: 8- (Herkesin dünyada yapıp ettiğini) Tartmak da o gün haktır. Artık kim(ler)in terazileri ağır basarsa, işte onlar murada erenlerin tâ kendileridir.

9- Kimin de tartıları hafif gelirse bunlar da, âyetlerimize zulmeder oldukları için, kendilerine çok yazık etmiş kimselerdir.

B- Sûre-i Enbiyâ Âyet: 47- Biz kıyâmet gününe (kıyâmet günü ehline) mahsus adalet terazileri koyacağız. (Terazinin şanına cem'i sigası kullanılmış ise de terazi birdir.) Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey) bir hardal tanesi kadar bile olsa onu getiririz (mizana koyarız). Hesabcılar olarak da biz yeteriz.

C- Sûre-i Mü'minun Âyet: 102- Artık kimin (sevab) tartıları ağır gelirse, onlar korktuklarından emin, umduklarına nâil olanların tâ kendileridir.

103- Kiminin de tartıları hafif gelirse (yani günâhı hayrından az olursa) onlar kendilerine yazık edenlerdendir. (Onlar) cehennemde ebedî kalıcıdırlar. (Mü'minlerin günâhkârları değil, kâfir olanlar.)

D- Sûre-i Necm Âyet: 38- Hakikaten hiçbir günâhkâr diğerinin günâh yükünü çekmez.

40- Hakikaten çalıştığı, ileride (kıyâmet gününde, mizânında) görülecek.

21.3. TUTULAN AMEL DEFTERİNE İŞLENEN KÜÇÜK BÜYÜK HER AMELİN KAYDEDİLECEĞİ VE BUNA MEMUR MELEKLERİN BULUNDUĞU

A- Sûre-i Ra'd Âyet: 11- O'nun (ve her insanın) önünde, arkasında kendisini Allah'ın emriyle gözetleyecek takipçi (melek)ler vardır…

B- Sûre-i Kehf Âyet: 49- Kitap (meydana) konmuştur. (Amel kitapları) Görürsün ki, günâhkârlar onun içinde (yazılı) olanlardan (müthiş) korkudadırlar. “Eyvah bize!” derler, “bu kitaba ne olmuş, küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp onları saymış!” Onlar bütün işlediklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiçbir kimseye haksızlık etmez. (Kimseyi suçsuz cezalandırmaz. Hiçbir amelin sevabını da eksiltmez.)

C- Sûre-i Kâf Âyet: 17- Hatırla ki (insanın) hem sağında, hem solunda oturan, onun amellerini tesbit etmekte olan iki de (melek) vardır.

D- Sûre-i Kamer Âyet: 52- Bununla beraber işledikleri her şey defterlerde (Hafaza meleklerinin defterlerinde kayıtlı)dır.

53- Küçük büyük her şey (Her günâh veya her amel ve hareket) yazılıdır. (Levh-i Mahfuz'da)

E- Sûre-i Tekvîr Âyet: 10- (Amel) Defterler(i) açılıp yayıldığı zaman (Bu defterler, sahibi ölünce dürülüp, hesab zamanında açılan defterlerdir).

F- Sûre-i İnfitâr Âyet: 10- Hâlbuki sizin üstünüzde hakikî bekçiler (amel ve hareketlerinizi daima murakabe eden melekler).

11- (Allah indinde) Çok şerefli, yazıcılar vardır.

12- Ki onlar ne yapıyorsanız bilirler.

21.4. İYİ AMEL İŞLEYENLERİN DÜNYA VE ÂHİRET HAYATINDA GÜZELLİK OLACAĞI

Sûre-i Zümer Âyet: 10- (Tarafımdan) Söyle: “Ey iman eden kullarım! Rabbiniz(in azabın)dan korkun. (Ona itaate devam etmek, emirlerine imtisal, nehiylerinden ictinab eylemek sûretiyle.) Bu dünyada iyi hareket edenler için (taatte bulunanlara mukadder) bir güzellik vardır. (Cennet yahut sıhhat ve afiyet.) Allah'ın toprağı geniştir. (Kâfirlerin arasından çekilip gitmek veya ibadetini daha iyi yapabileceğin veya sıhhatine daha uygun bir beldeye hicret etmeye arzın müsait olduğu.) Ancak sabredenlere ecirleri hesabsız ödenecektir.”

21.5. HER İNSANIN AMELİNİN ANCAK KENDİSİNE FAİDE VERECEĞİ GİBİ, GAYRİYE NİYET EDERSE ONA DA FAİDE VERECEĞİ

Sûre-i Necm Âyet: 39- Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur. (Amelinden, başkasının müstefid olmasına, hissedâr olmasına niyet etmezse, ancak o amelden kendisi istifade eder. Gayriye yok. Gayriye de niyet eder ise, kendisinden eksilmemek üzere ahâri de bundan istifade eder. Çünkü şer'an bu niyetle amel eden ahâre de vekâlet etmiş olur.)

21.6. İŞLENEN HER HAYIRLI AMELİ ALLAH KATINDA BULACAĞIMIZ

A- Sûre-i Bakara Âyet: 110- Namazı dostdoğru kılın, zekâtı verin, kendiniz için önden ne hayır yollarsanız Allah katında onu bulacaksınız. Şüphesiz Allah ne yaparsanız kemâliyle görücü (ve ona göre mükâfatını verici)dir.

B- Sûre-i Tâ-Hâ Âyet: 112- Kim, bir mü'min olarak, iyi amel (ve hareket)lerde bulunursa o, ne (seyyiatının) artırılmasından, ne (hasenatının) eksiltilmesinden endişe etmez.

21.7. İYİLİK MERTEBESİNE YÜKSELEREK HER HUSUSTA ALLAH'IN EMRİNE DÖNENLERE KARŞILIK OLARAK CENNET VERİLECEĞİ

Sûre-i Bakara Âyet: 112- Hayır, kim (taat ve amelinde) “ihsan” mertebesine yükselerek yüzünü (kendini) tastamam Allah'a teslim ederse, işte ona Rabbi katında (amelinin) ecri (olarak cennet) vardır. Onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.

21.8. HER HAYRIN ALLAH'TAN OLDUĞUNA ŞÜPHE EDİLMEMESİ, HER ŞERRİN VE HAYRIN MENEDİLMESİNE ALLAH'TAN BAŞKASININ MUKTEDİR OLAMAYACAĞI

A- Sûre-i Bakara Âyet: 147- Hak, Rabbindendir. O hâlde sakın şüphecilerden olma.

B- Sûre-i Yunus Âyet: 107- Eğer Allah sana (her hangi yüzden bir keder) bir zarar dokundurursa, onu kendinden başka hiçbir açıcı (giderici) yoktur. Eğer sana bir hayır da dilerse, O'nun fazl(-u kerem)ini geri çevirici hiçbir (kuvvet) de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok yarlığayıcı çok esirgeyicidir.

21.9. ÜMMET-İ MUHAMMED'İN (SAV) EN YÜKSEK VASIFLARINDAN OLAN HAYIR İŞE KOŞMAK VE HAYIR İŞLERİNDE YARIŞMAK GEREKTİĞİ

Sûre-i Bakara Âyet: 148- Herkesin (ve her kavim ve milletin) yüzünü kendine döndürücü olduğu bir ciheti vardır. Öyle ise siz de (ey mü'minler!) hayır işlerine koşun, birbirinizle yarış edin. Nerede bulunursanız (bulunun), Allah hepinizi (bir araya) getirecektir. (Hâşir olabilir.) Şüphesiz ki Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.

Not: Cenâb-ı Allah Sûre-i Bakara'nın 147 ve bu 148'inci âyetlerinde Müslümanların selâmet, saadet vahdetini;

1. Hakperest olmalarına,

2. Şüpheciliğe sapmamalarına,

3. Hayır işlerinde birbirleriyle yarış etmelerine vâbeste kılmıştır.

21.10. DERECELERİN YAPILAN HAYIR VE ŞERRE GÖRE VERİLECEĞİ

A- Sûre-i En'âm Âyet: 132- Herkesin (hayır ve şerr) yaptıkları şeylere göre dereceleri vardır. Onlar (kâfirler) ne yaparlarsa, Rabbin onlardan gafil değildir.

B- Sûre-i İsrâ Âyet: 21- Baksan(a), Biz onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık (dünya nimeti cihetiyle). Elbette âhiret, dereceler (farkları) itibarıyla da daha büyüktür, üstün kılmak bakımından da daha büyüktür.

C- Sûre-i Ahkâf Âyet: 19- Herkesin (Mü'minlerin de, kâfirlerin de) yaptıklarına göre dereceleri (mertebeleri) vardır. (Bu da) Kendilerine hiçbir haksızlık edilmeyerek amelleri(nin karşılığını) onlara tamam ödemek içindir.

Not: Mü'minlerin yüksek cennette makamları, kâfirlerin ise en aşağı cehennemde derekeleri, yerleri vardır.

21.11. ALLAH'IN HOŞNUT OLMASINA SEBEP OLACAK AMELİN, HAKKA DÖNEREK HAYIR İŞLERİNDE ACELE EDİP ŞEVK İLE HAYIR İŞLERİNİ YAPMAK OLDUĞU

Sûre-i Tâ-Hâ Âyet: 83- Ey Musa! seni kavminden (ayırıp böyle) acele ettiren (sebep) nedir?

84- Dedi: “Onlar, işte onlar da benim ardıma (geliyorlar). Ben sana yönelerek acele ettim ki, yâ Rabb! (Benden daha çok) hoşnut olasın.”

Not: Musa (as) kavminden yetmiş zâtı seçerek onlarla birlikte Tevrat'ı almak için “Tûr'a” gidiyordu. Kendisi Rabbine olan şevkinden dolayı acele edip ilerlemiş, o yetmiş nakibi geride bırakmış, onlara ardından dağa gelmele-rini emretmişti. Kur'ân'da bu kıssaya işaret etmiş olmakla istidlâl edilir ki, Hakk'a hizmet ve ibadette daima şevkle, iştiyakla hareket etmenin, Hakk'ın rızasına daha ziyade yaklaşılmış olabileceği hükmünü vermektedir.

21.12. İNSANI ALLAH KATINDA YÜKSELTECEK OLANIN, İMAN EDİP DE İYİ AMEL İŞLEMEK OLDUĞU

Sûre-i Sebe' Âyet: 37- Sizi bizim huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne evladlarınız değildir. Ancak iman edip de iyi amel (ve hareket)te bulunanlar (salih mü'min olup da malından Allah yolunda sarf edenler, evladlarına hayır tâlim edenler, onlara güzel terbiye verenler) müstesna. Çünkü onlar, onlar için yaptıklarına mukabil kat kat mükâfat vardır ve onlar emin (ve mutmain) en yüksek makamlarda (cennette)dirler.

21.13. EN GÜZEL AMEL İŞLEYEN KİMSELERİN SIFATLARI

Sûre-i Necm Âyet: 32- (O güzel hareket edenler), Ufak ufak suçlar(ı) hariç olmak üzere, günâhın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlardır. Şüphesiz ki Rabbin, mağfireti bol olandır. O, sizi (babanız Âdem'i -as-) daha topraktan yarattığı zaman ve siz henüz analarınızın karınlarında döller hâlinde olduğunuz sırada siz(in ne olduğunuzu) çok iyi bilendir. Bunun için kendinizi (beğenip) temize çıkarmayın (ucub ve riya ile. Fakat Allah'ın nimetini itiraf etmek böyle değildir. Taatle sevinmek de taattir. Onu anmak ise şükürdür.) O, (fenâlıktan) sakınan kimdir, çok iyi bilendir.

21.14. BU ÂLEME GÖNDERİLMEMİZİN VE TEKRAR ÂHİRETE DÂVETİMİZİN SEBEB-İ HAKİKİSİNİN GÜZEL AMEL İŞLEMEK İÇİN BİR İMTİHAN VESİLESİ OLDUĞU

Sûre-i Mülk Âyet: 2- O, hanginizin daha güzel amel (ve hareket) edeceğini (Allah-u Teâlâ'ya daha iyi taatte bulunacağını, hakkınızda) imtihan etmek için ölümü de, dirimi de takdir eden ve yaratandır. O, galib-i mutlaktır (kötü amel ve harekette bulunanlardan, kendisine isyan edenlerden intikam almakta da), çok yarlığayıcıdır (kendisine tevbe ile dönenleri).

21.15. İYİLİĞİ (DÂİMA İYİ AMELLERİ) YAPMAKTAN UZAKLAŞMAMAK

Sûre-i Müddessir Âyet: 6- İyiliği -çoğu isteyerek- yapma. (Yani yaptığın iyiliği çok görme. Daima iyiliğe devam et. Bu yaşıma kadar veya bu zamana kadar iyilik yaptım, bu bana yeter, deme. Ölünceye kadar hayra, iyiliğe devam et. “Ölünceye kadar Rabbine ibadet et.” emrine imtisâlen, iyiliği, Allah'a itaati ölünceye kadar devam ettirmek lâzımdır. Aynı sûrenin beşinci âyetinde “Azaba -götürecek şeyleri- terk -de yine sebat- eyle.” buyrulmaktadır ki, iyiliğin devamı da yine kötülüklerden sakınmakla, sebat etmekle olabilir. Kötülüğü işlememek için azimetle sebat emrolunduğuna göre, bütün hayatımız boyunca ve hayatımızın her sahasında iyiliğe iltizam şarttır.)

21.16. HAYIR VE ŞERR İŞLEYENLERİN DEFTERLERİNİN NEREDE OLDUĞU

Sûre-i Mutaffifin (Tatfif) Âyet: 7- (Sakın hileye sapmayın. Âhiret hesabını unutmayın.) Çünkü kötülerin kitabı (amel defterleri) muhakkak ki “Siccîn”dedir.

8- Siccin'in ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

9- (O) Yazılmış (mühürlenmiş) bir Kitap'tır.

18- Hakka ki iyilerin (imanlarında sâdık ve samimi olanların, itikad-ı İslâmiyesi kavi ve günâhlara meyletmeyen muti' mü'minlerin amel) kitap(lar)ı, hiç şüphesiz “İlliyyîn”dedir.

19- İlliyyîn'in ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

20- (O) Yazılmış (mühürlenmiş) bir Kitap'tır (yüceler divanıdır).

21- Ki huzurunda mukarreb (olan melek)ler bulunur.
Bazılarına göre: “Ona (semâya kaldırıldıkça, kabule mazhar oldukça) mukarreb (olan melekler) şâhid olur.”

Siccin: Denildi ki: O, şeytanların ve kâfirlerin amellerini toplayan bir Kitap'tır. Bazılarına göre en aşağı tabaka da İblis'in ve avanesinin yeridir. İns ve cinnin kötülerine mahsus amel defterleridir. Zindan mânasına olan “Sicn”in mübala-ğasıdır. “Sebebiyet” alâkasıyla tesmiye edilmiştir.

İlliyyin: Denildi ki: O, meleklerin, ins ve cinden olan mü'minlerin hayırlı amellerini ihtiva eden Kitap'tır. Bazılarına göre yedinci gökte, arşın altında bir mekândır.

21.17. İNSANLARA DÜNYADA RAHATLIK OLMAYIP, ÖLÜNCEYE KADAR ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİ

A- Sûre-i İnşikâk Âyet: 6- Ey insan! Hakikat sen Rabbine (kavu-şuncaya) kadar (ölünceye kadar) durmayıp didineceksin, nihâyet O'na ulaşacaksın. (Hayır ve şerr ne yaptıysan kıyâmet gününde onların karşı-lığına kavuşacaksın.)

B- Sûre-i Beled Âyet: 4- Ki Biz insanı (bütün insanları), andolsun, meşakkat içinde yarattık. (Bu âyet-i celîle, Resûl-i Ekrem Efendimizin Kureyş'ten görmekte olduğu şedâidden dolayı Efendimizi tesliyedir. Fakat ölümden evvel dünya hayatındaki ahvâllerimizin ve öldükten sonraki hâlimizin icmal olarak bir ifadesidir ki, dünya hayatımızın durumu cümlemizin malûmudur. Gerek dünya hayatı için, gerek âhiret hayatı için çalışmaya mecbur oluyoruz. Ve zaten çalışmayı emretmek mahiyetindedir. Çalışmaya da mecburuz. Tâ ki ölünceye kadar.)

21.18. AMEL CİHETİYLE İNSANLARIN ZARARDA VEYA FELÂHTA OLANLARININ KİMLER OLDUĞU

Sûre-i Asr Âyet: 1- Andolsun Asr'a ki, (yüksek faziletinden dolayı ikindi namazına yahut Peygamber-i zî-şân'ın -sav- asrına yahut Dehre -sürekli zamana-).

2- Muhakkak insan (insan nev'i) kat'i bir ziyandadır. (Ticaretlerinde, arzularına kavuşmak uğrunda ve çalışmalarında sarf ettikleri ömürlerde.)

3- Ancak iman edenlerle güzel güzel amel (ve hareket)lerde bulunanlar (onlar dünya mukabilinde âhireti satın almışlar, bu sayede ebedî hayata, sermed-i saadete mazhar olmuşlardır.), bir de birbirine hakkı (gerek itikad, gerek amel cihetinden inkârı sahih olmayan hakikatleri, imanı) tavsiye, sabrı (taat ve ibadette, masiyetten kaçınmakta sebatı) tavsiye edenler böyle değil. (Onlar ziyandan müstesnadırlar.)

Not: İmâm-ı Şâfii hazretleri der ki: “Kur'ân'da başka hiçbir sûre nâzil olmasaydı, şu pek kısa bir sûre bile insanların (dünya ve âhiret saadetlerini temine) yeterdi. Bu sûre Kur'ân-ı Kerîm'in bütün ilimlerini kucaklıyor.” Filhakika Cenâb-ı Hakk bu üç kısa âyetinde evvelâ imandan, salih amellerden ve birbirine hak ve sabrı tavsiye etmek vazifesinden ârî ve sırf maddi insanların hakikî bir hüsran içinde kalacaklarını beyan buyurduktan sonra, fiile ve tatbike intikal etmeyen mücerret bir inanışın ameli bir faidesi olamayacağına işaretle, bunun fiilen de ispatı gerektiğini, binâenaleyh güzel güzel amel ve hareketlerin, yani dinî, ferdî ve ahlâkî vazifelerin ve ibadetlerin de aslâ ihmâl edilmemesini tasrih buyurmuş; ancak şahsi bir itikâd ve amelin dahi sâdece ferdi olgunlaştırabileceği hâlde, bunun ma'şeri ve medeni nizamı ve terakkiyi sağlamaya kâfi gelemeyeceğini göstermek üzere bize, birbirimize hakkı ve sabr-u sebat-ı tavsiye etmemizi, yani dürüst itikâd ve amellerimizi cemiyete de aşılamamızı ve her ferdin, diğer ferdler ve onlardan müteşekkil cemiyet üzerinde de tabii bir kontrol te'sis ederek, onlara karşı, hakikatle, samimiyetle ve kardeşlik hissiyle emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker vazifelerini ifa etmesi lüzumunu açıklamıştır. Cenâb-ı Hakk'ın دَهْرٌ “Dehr (sürekli zaman)” mânasına gelen “Asr”a yemin etmesi, tekerrür ve teceddüd edegelen zamanların makul ve meşru icab ve şartlarını da gözden kaçırmamızın aslâ doğru olamayacağına bir işaret sayıldığını İbn-i Abbas (ra) bildirmiştir. Görülüyor ki İmâm-i Şafii hazretlerinin sözü hakikatin tâ kendisidir. Rivâyet edildiğine göre Resûlullah'ın (sav) ashâbından iki zât birbirine kavuşunca biri diğerine “Asr sûresini” okumadan, sonra da selâm vermeden ayrılmazlardı. Ashâb-ı Kirâmın bu ulvî hareketleri de bu sûrenin ehemmiyetini göstermektedir.

21.19. AMEL DEFTERLERİNİN İNSANLARA ÂHİRETTE NE SÛRETLE VERİLECEĞİ VE BUNUN MESUD VEYA HÜSRANLA NETİCELENECEĞİ

A- Sûre-i İnşikâk Âyet: 6- Ey insan! Hakikat sen Rabbine kavu-şuncaya kadar durmayıp didineceksin, nihâyet ona ulaşacaksın.

7- O vakit (amel) kitabı sağ eline verilen kimseye gelince (ki bu mü'mindir.)

8- Kolayca bir hesab ile muhasebe edilecek o. (“Kolayca hesab” amellerin gösterilmesi, sahibinin taatle masiyeti görüp tanıması, bundan sonra taatine karşı sevab verilecek masiyetinden geçilmesi, affedil-mesidir.)

9- Ehline (mü'min olan aşiretine yahut mü'minler zümresine yahut cennette ehli olacak olan hurilere) de sevinçli dönecektir.

10- Ama kitabı arkasından (arka tarafının solundan) verilen kimse.

11- Derhâl helâkını temenni edecek (cehennemlik olduğunu anlayarak “Yâ sübûrah -yetiş ölümüm-” diye feryat edecek.)

12- O şiddetli ateşe (cehenneme) girecek.

13- Çünkü o, ehli içinde (dünyada aşireti arasında) bir şımarıktı.

14- Çünkü o, hakikaten ve kat'iyyen (Rabbine) dönmeyeceğini sanmıştı.

B- Sûre-i Şems Âyet: 7- (Andolsun) her bir nefse ve onu düzen-leyene (Cenâb-ı Hakk'a).

8- Sonra da ona hem kötülüğü, hem ondan sakınmayı (hayrı ve şerri, taat ve masiyeti) ilham edene (bu ikisinin hâllerini öğreten ve bunlardan her hangi birini tutmak hususunda kullarına ihtiyar veren Cenâb-ı Hakka) ki,

9- Onu (nefsini) tertemiz yapan (günâhlardan, ilim ile amelle iyice terbiye eden, salâha, kemâle götüren) kişi muhakkak umduğuna ermiş.

10- Onu (nefsini) alabildiğine örten (masiyetle, cehaletle, günâhla eksik ve kör bırakan) kişi ise elbette ziyana uğramıştır.

C- Sûre-i Zilzâl Âyet: 6- O gün insanlar, amelleri(nin karşılığı) kendilerine gösterilmek için, dağınık (sağcılar cennet, solcular cehennem yollarını tutarak) dönecek(ler)dir. (Hesab mevkıfından yahut kabirlerinden haşir ve hesab yerine.)

7- İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor (idiy)se onu(n sevabını) görecek.

8- Kim de zerre ağırlığınca şerr yapıyor (idiy)se onu(n cezasını) görecek.

D- Sûre-i Kâria Âyet: 6- İşte o gün kimin tartıları (dünyadaki amel ve hareketleri) ağır gelirse (yaptığı çeşitli iyiliklerin miktarı, irtikâb ettiği kötülüklerden üstün çıkarsa).

7- Artık o hoşnut (olacağı) bir yaşayıştadır. (Cennettedir.)

8- Ama kimin de tartıları hafif gelirse (kötülükleri iyiliklerine galebe ederse).

9- Artık onun anası (meskeni, yurdu) “Hâviye” (cehennemin isimlerinden olup, bir cehennem uçurumu)dur.

10- Onun mahiyetini sana bildiren nedir? (Haviye'nin ne olduğunu.)

11- (O), Harareti çetin bir ateştir.

21.20. KÖTÜ AMELLERİN İNSANIN KALBİNİ KİRLETECEĞİ

Sûre-i Tatfif Âyet: 14- Hayır (hakikat öyle değil), bilakis onların kazanmakta oldukları (irtikâb edegeldikleri masiyetler) kalblerini yenmiş, (paslandırmış)tır.

Not: Günâh ile kirlenmiş kalbin cilâlanması tevbe ve istiğfarla mümkündür. Günâh irtikâb edildikçe kalbteki kirler, lekeler çoğalır. İşte bu lekeler Kur'ân'ın haber verdiği Raan (pas)dır. Ebû Süleyman der ki: Reyn ve kasvet gafletin iki yularıdır. Tedavileri oruca devam etmektir. Eğer bundan sonra da kasvet kalırsa yemekte katığı terk etmelidir.

21.21. İNSAN ÖLDÜKTEN SONRA AMEL DEFTERİNİN KAPANACAĞI VE FAKAT ARKASINDA BIRAKTIĞI HAYIRLARI OLANLARIN DEFTERLERİNİN KAPANMAYACAĞI

A- Sûre-i En'âm Âyet: 61- O, kullarının üzerine (yegâne) kahr-u galebe (ve tasarruf) sahibidir. Size bekçi (melek)ler yolluyor (herkesin hayır ve şerrini yazan). Nihâyet her hangi birinize ölüm geldi mi (o) elçilerimiz, onlar fazla ve eksik bir şey yapmaksızın, onun ruhunu alırlar. (Yani amel defterlerine artık hiçbir şey yazılmaz. Ancak aşağıda kaydetti-ğimiz vechile mümkün olabilir.)

B- Sûre-i Yâsîn Âyet: 12- Hakikat, ölüleri Biz diriltiriz Biz. (Ölen cesedin dirildiği gibi, müşrikleri şirkten imana çıkaracak, câhilleri hidâyete erdirecek olan Allah'tır.) Önden gönderdikleri şeyleri ve (bıraktıkları) eserleri de Biz yazarız. (Öğrettikleri ilim ve neşrettikleri kitap, yaptıkları hayır müesseseleri ve vakıflar gibi eserleri yahut bâtılı yazmak, zulmü tesis etmek gibi kötü eserleri.) Biz her şeyi apaçık bir Kitap'ta (Levh-i Mahfuz'da yazıp) saymışızdır.

21.22. KÜFREDENLERİN AMELLERİNİN BOŞA ÇIKACAĞI, İMAN EDENLERİN İSE MÜKÂFATLANDIRILACAĞI

Sûre-i Muhammed Âyet: 1- Küfredip de Allah'ın yolundan yüz çevirenlerin (İslâm'a ve İslâm yoluna girmekten imtina edenlerin yahut başkalarını da bundan çevirenlerin) amellerini (fakirlere yemek yedirmek, sıla-i rahim etmek, esirleri âzad etmek, Mescid-i Haramın memurluğuna çalışmak gibi amellerini. Bu sayede dünyada Allah'ın fazlıyla mükâfat görseler de âhirette sevabdan mahrumdurlar.) (Allah) boşa çıkarmıştır.

2- İman eden, iyi iyi amel (ve hareket) eden, Muhammed'e (sav) indirilene (Kur'ân-ı Kerîm'e) -ki o, Rablerinden (gelen) bir haktır- iman eden kimselerin de günâhlarını yarlığamış, hâllerini iyileştirmiştir. (Artık o tevfike erenler Allah'a isyan etmezler.)

3- Bunun sebebi şudur: Çünkü küfredenler bâtıla (şeytana) uymuşlar, iman edenlerse Rablerinden (gelen) Hakk'a (Kur'ân'a) tâbi olmuşlardır. Allah insanlara misallerini böylece açıklar.

21.22.1. Din Umdelerini İnkâr Edenlerin Amellerinin Silinip Heba Olacağı ve Hesaba Gelemeyeceği

Buharî Hadis No: 1714- Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyete göre Resû-lullah'ın (sav): “Kıyâmet gününde iri cüsseli, semiz bir kişi (Hesab yerine) getirilir, (hayır ve sevabı tartılır. Fakat) Allah-u Teâlâ yanında bir sivrisineğin kanadı ağırlığında (bir sevab) tartmaz.” buyurduğu rivâyet olunmuştur. Sonra Ebû Hüreyre: “Ey mü'minler! İsterseniz (Bu rivâyetimi teyid için Hakk Teâlâ'nın) ‘Kıyâmet günü biz onların hayır işlerine hiçbir tartı tutturmayız.’ kavl-i şerifini okuyunuz.” demiştir.

Sûre-i Kehf Âyet: 105- Şunlar ki Rablerinin âyetlerine küfür ve ona likâyi (yani âhireti ve sevab, günâh gibi din umdelerini) inkâr etmişlerdir, artık onların bütün hayır işleri sevabsız (kalıp) hiç olmuştur.

21.23. AMELİN İMANI TEYİD ETTİĞİ

Sûre-i Zuhruf Âyet: 87- Andolsun ki kendilerini kimin yarattığını onlara sorarsan elbette “Allah” derler. O hâlde nasıl olup da (Allah'a ibadetten) çevriliyorlar?

21.24. HARAM KAZANÇLARDAN YAPILAN HAYIRLARIN VE AMELLERİN İNDALLAH MÛTEBER OLAMAYACAĞI

Sûre-i Mâide Âyet: 100- De ki: “Murdar ile temiz müsavi olmaz. Velev ki, murdarın çokluğu hoşuna gitsin.” Artık ey güzel akıl sahipleri! Allah Teâlâ'dan korkunuz ki, felâh bulabilesiniz.

Not: Rivâyete göre bir şahıs, Resûl-i Ekrem'den sual etmiş ki; “İçki satmak benim ticaretim idi. Onu sattığımdan dolayı mal kazanmış bulunu-yorum. O mal ile Cenâb-ı Hakk'ın taati uğrunda bir amelde bulunsam bana bir faide hasıl olur mu?” Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz de buyurmuş ki: “Sen o malı hacc veya cihad veya sadaka yolunda infak etsen, bu bir sivrisinek kanadına bile muadil olmaz. Cenâb-ı Hakk temiz olandan başkasına kabul buyurmaz.” Bunun üzerine bu âyet-i kerime nâzil olmuştur.

21.25. YAPILAN AMELLERİN MÜKÂFATLARININ DÜNYA VE ÂHİRETTE NE SÛRETLE VERİLECEĞİ VE AMELLER HUSUSUNDA BAZI BİLGİLER

Sûre-i Şûra Âyet: 20- “Her kim âhiret ekimi isterse ona ekinini artırırız, her kim de dünya ekimi isterse ona da veririz. Ama âhirette ona hiç nasib yoktur.”

Not: Âyet-i kerimenin şümulüne göre bu âyet bize gösteriyor ki, din işi bir hars, yani ucunda hasılat almak, kazanmak maksadıyla yapılan bir ekim, bir kültür işidir. Bu da ucunda murad edilen, yani niyet olunan gâye ve maksatla mütenasibdir. Bu haysiyetle hars iki kısımdır. Birisi âhiret gâyesi, âhiret sevabı; diğeri de dünya maslahat ve menfaati matlûb olandır. “Her kim din nâmına yaptığı ameli, sırf âhiret sevabına niyet ederek yaparsa, hâsılatını artırırız, yani âhirette kat kat fazlasıyla vereceğimiz gibi dünyasından da veririz; her kim de dünya harsını murad ederse, dünya kârı için, yani ölmezden evvel dünya hayatında ereceği bir maslahat ve gâye için çalışırsa ona da ondan, o geçici dünyadan veririz.” Hûd ve İsrâ sûrelerinde geçtiği gibi, istediği kadar değil, amelinin haddi zatında değerinden aşağı olmamak üzere Allah'ın dilediği kadar dünyadan verilir ve fakat âhirette hiçbir nasibi yoktur. Buharî Şerif'in başında dahi rivâyet olunan niyet hadis-i şerifi, bu âyetin bir tefsiri gibidir. Şöyle ki: “Ameller sırf niyetlerledir. Ve her kişiye niyet ettiği vardır. Mesela her kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise onun hicreti Allah'a ve Resûlünedir, her kimin de hicreti ereceği bir dünyaya yahut nikâh edeceği bir kadına ise onun hicreti de hicrete kalkıştığınadır.” Bundan şu da anlaşılır ki murad, muhtelif fiillerin mukayesesi değil, aynı fiilin muhtelif niyetlere göre hüküm ve sevabını göstermektir. Şu hâlde yaptığı fiili, hangi fiil olursa olsun mücerret dünya garaz ve maksadına ermek niyetiyle yapan kimsenin, âhirette onun için bir nasib bir ecr-i sevab beklemeye elbette hiçbir hakkı yoktur.

21.25.1. Amellerinden Başka Allah'ın İhsanına Nâil Olanların Bulunduğu

Sûre-i Müddessir Âyet: 38,39- Her nefis kazancına bağlıdır. (Yani Allah, indinde borçlu olarak kazancına rehindir. Saadet ve felaketi kazancıyla mütenasibtir. Çalışır güzel ameller yapar, Allah borçlarını öderse kendisini kurtarır.) Ancak Ashâb-ı yemin müstesna.

Bunlar yalnız kendi kesblerine merkûn kalmayarak takdir-i ezelîde Allah Teâlâ'nın mahza faal-u kereminden nasibleri, kısmetleri ziyade takdir edilmiş olan bahtiyarlardır. Bunun tefsirinde melâike, muhlis mü'minler, etfâl-i Müslimîn, mîsâk-ı fıtratta sağ tarafta vâki olanlar, yani “Şunları cennet için yarattım, ehemmiyet vermem, şunları da cehennem için yarattım, yine ehemmiyet vermem.” hadisi kudsisinde cennet için yaratılmış olanlardır, diye muhtelif rivâyetler vârid olmuştur. Etfâl-i Müslimîn rivâyeti Hz. Ali'den (ra) deniliyor. Bunlar kesbleri olmadan, atalarının maiyetinde cennete girecekleri cihetle istisna edilmiş oluyorlar. Bu rivâyette gösteriyor ki bu istisna ehl-i kesb içinde cennete girecek yok demek değil, lâkin birtakımlarının kesblerine bağlı olmadan veya kesblerinin değerinden fazla olarak mahz-ı fadl ile müstesna sûrette cennete gireceklerini anlatmış oluyor. لاَ يُسْأَلُ عَماَّ يَفْعَلُ “Lâ yus'elü ammâ yef'al” (Hikmetinden/yaptığından sual olunmaz.) olduğu için mahza fadl-u lûtuf nokta-i nazarından hepsinin mukadde-râtını ve mazhariyyetini müsavi kılmamış, kimine az, kimine çok vermiş, kimini de fazla fadlından mahrum kılarak, yalnız kesbine bırakmıştır. İnsanları sâir havyâ-nâttan mümtaz olarak yaratması bir kesb işi değil, mahz-ı fadl olduğu gibi insanları da muhtelif meratibde yaratması, enbiyâ ve evliyâyı yüksek mazhariyetlerle mümtaz kılması ve evliyânın bazısını bazısına tafdil buyurması, mazhariyet-i Muhammediyye'yi hepsinden üstün kılması da bu kabildendir.

21.25.2. Kişinin Salih Amelinin Hidâyete Vesile Olduğu

Buharî Hadis No: 709- Hakîm ibn-i Hizam'dan, ben bir kere: “Yâ Resûlallah! Bana bazı şeylerin hükmünden haber verir misiniz? Ben câhiliyet devrinde sadaka, ıtk-ı rakabe, sıla-i rahm nev'inden birr-u ihsan ve tekarrüb kasdıyla birtakım hayır işlerdim. Bunlarda benim için bir ecr-u sevab var mıdır?” diye sordum, Nebi (sav): “Ey Hakîm! Sen, geçmiş hayrın sevabını iktisâb ederek Müslüman oldun.” buyurdu

Not: Hakîm ibn-i Hizâm (ra) câhiliyet zamanında yüz memlûk azadlamış, yüz (kurbanlık) deve sevketmişti. Müslüman olunca da (Mevsim-i haccda) yüz kurbanlık deve üzerine (Burd-i yemâni çul örterek) sevk etmiş, yüz memlûk de azad etmiştir. Bu olay, Buharî 1116 numaralı hadis-i şerifle mukayyettir.

21.25.3. Amelde İtidalin Maksada Erişmeye Delâlet Ettiği

Buharî Hadis No: 2029- Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyete göre. Resûlullah (sav) bir hutbesinde: “Ashâbım! Sizden hiçbirinizin ibadeti aslâ kendisini kurtaramaz.” buyurmuştu. Bunun üzerine Ashâb: “Yâ Resûlallah! Sizi de mi ibadetiniz kurtaramaz?” diye sorduklarında Resûl-i Ekrem: “Evet beni de. Şu kadar ki, Allah beni rahmetiyle setr ve muhafaza etmiştir.” buyurdu. “Ashâbım! Doğruluğu iltizam ediniz, ibadetinizde ifrat etmeyiniz. Gündüzün ilk ve son saatlerinde yürüyünüz, gecenin bir saatinden de istifade ediniz ve (her hâl ve hareketinizde) itidâli iltizam ediniz. İtidâli iltizam ediniz ki, maksadınıza eresiniz.”

Buharî Hadis No: 2030- Âişe'den (rha) rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Resûlullah'a (sav): “Yâ Resûlallah! Hangi ibadet Allah-u Teâlâ'ya çok sevimlidir?” diye sorulmuştu. O da: “Az olsa bile devamlı edileni!” buyurdu.

21.26. HER HAYVANI DOYURMANIN VE SULAMANIN DA ECİR OLDUĞU

Buharî Hadis No: 1366- Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “(Bir köpeğe su veren) Fâhişe bir kadın (Allah tarafından) mağfiret olunmuştur. (Şöyle ki) Günün birisinde o fahişe kadın, suyu yakın ve örülmedik kuyu başında bir köpeğe rast gelmiş. Susuzluktan dili sarkarak köpek soluyor, susuzluk onu öldürmeye yaklaştırmış bulunuyordu. Kadın hemen ayağından ediğini çıkarmış ve onu (başının) yaşmağıyla sıkıca bağlıyarak (kuyuya sarkıtmış) kuyudan su çıkar(ıp köpeği sula)mıştır. Bu sebeple fahişe kadın mağfiret olunmuştur.”

Buharî 1066 numara ile tercümesi geçen hadisin bir fıkrasında Peygamber Efendimiz: “Kendisinde hayat eseri olan her hayvanı sulamakta ecir vardır.” buyurduğuna göre, bu hüküm umûmîdir, köpek sulamaya münhasır değildir. Bundan başka Nevevî aç hayvanı doyurmak da sulamak gibi ecir ve sevabı mucibtir, demiştir. Davudi her türlü şedâidde hayvanları himayeye teşmil etmiştir.
21.27. KÖTÜ AMELE SEBEP OLANLARIN O KÖTÜ HÂLİN DEVAMI MÜDDETİNCE ONU YAPAN GİBİ SEBEP OLANA DA AYNEN YAZILACAĞI

Buharî Hadis No: 1371- Abdullah ibn-i Mesud'dan (ra) rivâyete göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir Âdemoğlu zulm ile öldürülmez, ancak onun kanı(nın günâhı)ndan birinci Âdem (atanın) oğlu (Kâbil hesabı)na bir pay ayrılır. Çünkü bu cinâyeti âdet edenlerin önderi odur. (Kardeşi Hâbil'i öldürmüştü.)”

Binâenaleyh İslâm'da kötü bir amel, yol açanlara o yol, o amel bâkî olduğu müddetçe işleyenden eksilmemek üzere ona sebep olana, o çığırı açanın da eksiksiz olarak âmâl-i seyyiat defterine kaydedilir.