
19.1. ALLAH İÇİN SEVİLMESİ LÂZIM GELMEYENLERİ SEVİP ONLARIN ARKASINDAN GİTMENİN PUTPERESTLİK OLDUĞU VE HER İKİ ZÜMRENİN DE CEHENNEMDE EBEDÎ KALACAKLARI
A- Sûre-i Bakara Âyet: 165- İnsanlar içinde Allah'tan gayrisini (O'na) emsal edinen adamlar da vardır. (Bunlar putlara mabud diye taparlar yahut birtakım azılı adamları putlaştırırlar.) ki onlara Allah'a olan sevgi gibi muhabbet beslerler. İman edenlerin Allah'a sevgisi ise (her şeyden) sağlamdır. (Allah'a eş tutarak nefislerine) zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvet (ve kudret)in hakikaten Allah'ın olduğunu ve Allah'ın hakikaten pek çetin azablı bulunduğunu (gözleriyle görür gibi) bilselerdi (“Rü'yet”te bilmek mânası da vardır).
166- O zaman (görecekler ki) arkalarından uyulup gidilenler, kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşmıştır. (Hepsi) o azabı görmüşlerdir. Aralarındaki ipler (münasebetler) de parçalanıp kopmuştur.
167- Ve tâbi olanlar şöyle demiştir: “Bizim için (dünyaya) bir dönüş olsaydı da (bugün) bizden uzaklaştıkları gibi biz de (o gün) onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını hasret (ve nedâ-met)ler hâlinde kendilerine gösterecektir ve onlar cehennemden çıkıcılar da değildirler.
B- Sûre-i A'râf Âyet: 38- (Allah) Diyecek: “İns ve cinden sizden evvel geçmiş ümmetler arasında siz de girin bu ateşin içine.” Her ümmet girdikçe (kendisine uyup saydığı) hemşiresine (kendi dindaşına, Yahudiler Yahudilere, Nasraniler Nasranilere, Sabiiler Sabilere… Yani tâbi olanlar elebaşlarına) lânet edecek. Nihâyet hepsi birbiri ardınca oraya girip topla-nınca da sonrakiler evvelkiler için: “Ey Rabbimiz!” diyecek, “İşte bizi bunlar saptırdılar. Onun için bunlara ateşten katmerli azab ver.” buyuracak ki: “Herkes için katmerli! (Yani iki misli ceza. Birisi hem kendi küfürle-rinden, hem başkalarını saptırdıklarından, tâbi olanlara da hem kâfir olduklarından, hem sapkın ‘Ruesâyı -Reisleri-’ körü körüne taklit ettikle-rinden dolayı.) Şu kadar ki siz (bunu) bilmezsiniz.”
39- Onların evvelkileri de sonrakilerine: “Sizin bize karşı hiçbir üstünlüğ(ünüz) yoktur. O hâlde ne kazanmış idiyseniz karşılığı olan azabı tadın.” dedi (diyecek).
19.2. İSLÂM'A KÜFRÜ TERCİH EDENLERİ DOST İTTİHAZ ETMEMEK, HATTA ANA, BABA, EVLAD, KARDEŞ, AİLE VE KABİLELERİ OLSA DAHİ SEVMEMEKTİR; BUNUN İMANDA SEBATIN BİR ALÂMETİ OLDUĞU
A- Sûre-i Tevbe Âyet: 23- Ey iman edenler! Babalarınızı, kardeşlerinizi -eğer küfrü sevip onu iman üzerine tercih ediyorlarsa- velîler (dostlar) edinmeyin. İçinizden kim onların velîlikleri altına girerse, onlar zalimlerin tâ kendileridir.
24- De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar kesâd(a uğramasın)dan korkageldi-ğiniz bir ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allah'tan, O'nun Peygamberinden ve O'nun yolundaki bir cihaddan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri (onun dünyevî ve uhrevî ukûbeti) gelinceye kadar bekleye-durun. Allah fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez.”
B- Sûre-i Mücâdele Âyet: 22- Allah'a ve âhiret gününe imanda sebat eden hiçbir kavmin, Allah'a ve Resûlüne muhalefet eden kimselerle -velev ki onlar, bunların babaları, veya oğulları, veya biraderleri yahut soysopları olsunlar- dostlaşacaklarını görmezsin. Onlar, o kimselerdir ki (Allah) imanı kalblerine yazmış, bunları kendinden bir ruh ile destekle-miştir. Bunları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Bunlar orada ebedî kalıcıdırlar. Allah onlardan razı olmuştur. (Cenâb-ı Hakk'a itaatlarıyla.) Onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. (Cenâb-ı Hakk'ın kazasından yahut onlara vaad ettiği sevaptan.) İşte onlar Allah fırkasıdır. Gözünüzü açın ki Allah fırkası (mensubları) umduklarına erenlerin (dünyada da, âhirette de) tâ kendileridir.
Not: Ebû Ubeyde bin Cerrah (ra) Uhud'da babası Cerrah'ı, Mus'ab bin Umeyr (ra) Uhud'da biraderi Ubeyd bin Umeyr'i, Ömer bin Hattâb (ra) Bedir'de dayısı Âs bin Hişâm bin Mugire'yi, Ali bin Ebû Talib, Hamza, Ebû Ubeyd de (ra) yine Bedir'de amcazadeleri Utbe, Şube, Velid bin Utbe'yi öldürdüler. Ebû Bekir-i Sıddık (ra) Bedir'de oğlu Abdurrahman'a karşı çıkmak istedi, Resûlullah müsaade etmedi.
C- Sûre-i Mümtehine Âyet- 13- Ey iman edenler! Üzerlerine Allah'ın gazab ettiği o kavim ile (bütün kâfirlerle, bilhassa Yahudilerle) dost olmayın ki, mezarlarda bulunan kâfirler nasıl ümitlerini kestilerse (çünkü onlara, mü'min olsalardı girecekleri cennet, kâfir oldukları için atılacakları cehennem gösterildiği için âhiretten me'yus olmuşlardır.) onlar da öylece âhiretten ümitlerini kesmişlerdir.
19.3. CEBİR KULLANILDIĞI TAKDİRDE HAYATINI KURTARMAK İÇİN KALBEN DEĞİL, LİSANEN EHL-İ KÜFRE KARŞI “SİZDENİM” DEMEKLE KÜFRE DÜŞÜLMEYECEĞİ (BU BİR RUHSATTIR, AZİMET İSE SABREDİP YA ECİR KAZANMAK YA DA ŞEHİD OLMAKTIR)
Sûre-i Nahl Âyet: 106- Kalbi iman üzere (sabit ve bununla) mutmain (ve müsterih) olduğu hâlde (cebr-u) ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim imanından sonra Allah'ı tanımaz, fakat küfre sine(-i kabul) açarsa Allah'ın gazabı onların başındadır. Onlar için en büyük azab vardır. (Çünkü ondan büyük günâh yoktur.)
107- Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar dünya hayatını âhiretten daha üstün sevmişlerdir ve çünkü Allah kâfirler güruhuna hidâyet etmez.
Not: Rivâyet olunduğuna göre Kureyş kâfirleri Ammar (ra) ile babası Yâsir (ra) ve anası Sümeyye'yi (ra) zorla dinlerinden döndürmeye çalışmış-lardır. Onlar buna rıza göstermedikleri için, çeşitli işkencelerle karı kocayı İslâm'da ilk şehid olarak katlettiler. Ammar'a (ra) gelince O'nu da Mugire oğulları tutup Meymun kuyusuna attılar, suda boğulmak üzere iken o, kalbiyle değil, diliyle kâfirlere zâhiri bir uysallık göstermeye mecbur kaldı. Bu sûretle hayatını kurtardı. İşte âyet-i kerime bu hadiselere istinaden nâzil oldu. Anne ve babası azimet kullanarak şehid oldular, Ammar ise ruhsat kullandığı için hayatını kurtardı. Hiçbir mânevî mesûliyeti de olmadı. Çünkü Hz. Ammar tepeden tırnağa kadar iman ile dolu idi. Gerek Mekke'de, gerek hicretleri esnasında en şedid zulümlere ve tahammülü kabil olmayacak müthiş işkencelere dûçar olan Ashâb-ı Kirâmın başlıcaları şunlardır: Suheyb-i Rumi, Bilal-i Habeşi, Habbab bin Eret, Salim Mevlâ Ebi Hûzeyfe Radiyallahu anhum ecmâin. Bunlar sâbıkîn-i evvelindendir.
19.4. ÂHİRETTE HER SINIF MİLLETİN KENDİ İMÂMLARIYLA, REİSLE-RİYLE, REHBERLERİYLE ÇAĞRILIP BERABER HESABA ÇEKİLECEĞİ
Sûre-i İsrâ Âyet: 71- (Hatırla) O gün(ü) ki insan sınıflarından her birini biz imâmlarıyla (rehberleriyle) çağıracağız. Artık kimin kitabı sağından verilirse onlar kitaplarını, en küçük haksızlığa uğratılmaksızın (kendileri) okuyacaklardır.
19.4.1. Her İnsan Cemiyetinin İmamlarıyla Çağrılacağı
Sûre-i İsrâ Âyet: 71,72- Günün birinde her sınıf insanları imâmları ile çağıracağız, o gün ki kime kitabı sağ eliyle verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve kıl kadar zulmedilmeyecekler. Her kim de bu dünyada körlük ettiyse, o artık âhirette daha kör ve gidişçe daha şaşkındır.
Not: Düşünmeli o günü ki, her insan cemiyetini imâmlarıyla çağıracağız. İmâm, hidâyet veya dalâlette öne geçirilip arkasına düşülen metbu demektir ki, bir peygambere, bir kitaba, bir dine, bir mezhebe veya her hangi bir reis ve bir kumandana ıtlâk olunabilir. Binâenaleyh o gün her insan cemiyeti, İlâhi veya şeytanî metbu'larına izafetle mesela: “Ey İbrahim ümmeti! Ey Musa ümmeti! Ey İsa ümmeti! Ey Muhammed ümmeti!” diye veya “Ey Firavun tebaası!” Ey Nemrûd tebaası!” İlh... diye veyahut dinlerine kitaplarına, mezheplerine nispet ile “Ey filan ümmet, filan millet!” diye çağırılacaklar ve burada kör olan, yani bu dünyada kalb gözü kör olup da doğru yolu görmeyen, hak imâma uymayan, o tekrim ve tafdil nimetlerine karşı nankörlük eden, âhirette, yani âhiret hususunda daha kör ve yolca daha sapıktır. Onun için âhirette kör ve sağır ve dilsiz olarak ve yüzükoyun sürünerek haşrolunacaklar ve kitapları sollarından verilecektir.
19.5. HER NEFSİN, KENDİ SUÇUNDAN BAŞKA OLARAK SAPITTIK-LARI KİMSELERİN DE CÜRÜMLERİNİ YÜKLENECEĞİ
Sûre-i Ankebût Âyet: 12- O kâfirler, iman edenlere dedi(ler) ki: “Bizim yolumuza uyun, sizin günâhlarınızı biz yüklenelim.” Hâlbuki onlar bunların günâhlarından hiçbir şey yüklenici değildirler. Şüphesiz ki onlar kat'iyyen yalancılardır.
13- Onlar, her hâlde kendi yüklerini de, o yükleriyle beraber daha nice yükleri de (mü'minleri saptırma yüklerini de) bizzat yüklenecekler ve düzmekte oldukları şeylerden kıyâmet günü mesûl olacaklardır.
19.6. ALLAH'TAN GAYRİYE DAYANILAN KUVVETLERİN BİR ÖRÜMCEK AĞINDAN DAHA ZAYIF OLDUĞU
Sûre-i Ankebût Âyet: 41- Allah'tan başka velîler (putlar, daya-naklar) edinenlerin durumu, kendine bir yuva yapan örümcek misali gibidir. Hâlbuki eğer bilmiş olsalar, evlerin en çürüğü her hâlde örümcek yuvasıdır.
19.7. MÜ'MİNLERİ BIRAKIP KÂFİRLERİ, MÜŞRİKLERİ DOST İTTİHAZ ETMEMEK VE FAKAT BUNLARDAN KORUNMAK İÇİN DOST GİBİ GÖRÜNMENİN MÜSTESNA OLDUĞU
Sûre-i Âl-i İmrân Âyet: 28- Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar (hakim, mutasarrıf, kumandan, hükümdar, şefler) edin-mesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allah'tan hiçbir şey (hiçbir yardım) yoktur. Meğerki onlardan, gelebilecek bir tehlikeden dolayı, sakınmış olasınız. (Onların hâkim olduğu yerlerde bulunmak gibi sebeplerle. O takdirde kalbdeki imana halel gelmemek şartıyla onlarla zâhiren ve muvakkaten dostluk yapılabilir. Hedef esâretten kurtulmak, İslâm'ın emrettiği izzet ve ikbâle kavuşmaktır.)
19.8. ALLAH'TAN GAYRİSİNE İBADET ETMEMEK, ALLAH'TAN GAYRİSİNİN ARKASINDAN (ALLAH İÇİN OLMADIĞINDAN) GİDİLEMEYECEĞİ
Sûre-i Fussilet Âyet 37- Gece, gündüz, güneş, ay (hep) O'nun (Allah'ın) âyetlerindendir (Birliğine delâlet eden alâmetlerdendir). Siz ne güneşe, ne aya secde etmeyin. (Çünkü onlar da mahlûk, sizin gibi memurdurlar.) Bunları yaratan Allah'a secde edin, eğer ona ibadet edecekseniz.
38- Eğer (buna karşı) kibirlenmek isterlerse, Rabbinin nezdinde bulunanlar, onlar hiç usanmayarak, (zaten) kendisini gece, gündüz tesbih (ve tenzih) edip durmaktadırlar.
19.9. ALLAH'I SEVMEMİZİN VE ALLAH'IN DA BİZİ SEVMESİNİN RESÛLULLAH'A VEYA VÂRİS-İ NEBİLERE TÂBİ OLMAKLA MÜMKÜN OLDUĞU
A- Sûre-i Bakara Âyet: 207- İnsanlardan öyle kimse de vardır ki, Allah'ın rızasını isteyerek nefsini satın alır. (Suheyb-i Rûmi -ra- müşriklerin ezasından Mekke'den Medine'ye hicret etmiş ve bütün malla-rını fidye-i necat olarak düşmanlarına bırakmıştı.) Allah kullarına çok merhametlidir.
B- Sûre-i Âl-i İmrân Âyet: 31- (Habibim) De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün. Çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.”
32- De ki: “Allah'a ve Peygamberine itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah da o kâfirleri sevmez. (Abdullah bin Ubeyy bin Selul, birinci âyet nâzil olduğunda ‘Peygamber bizim kendine tapmamızı istiyor.’ demişti. Bu âyetle Peygambere tapmak değil, itaat ve emirlerine, hâllerine tâbi olmanın lüzûmuna işaret olunduğu anlatılmıştır. Kâfirler buna yanaşmazlar.)
19.10. BÜTÜN ZÂLİMLERİN MÜŞTEREK SIFATLARININ, ÂHİRETE İNANMAMAK VE DOĞRU OLAN HAK DİNİNİ EĞRİ BİR HÂLE GETİRMEYE ÇALIŞMAK OLDUĞU
Sûre-i A'râf Âyet: 45- Ki onlar (ehl-i cehennem) Allah'ın yolundan (insanları) menedegelenler, onu eğri (Hakka aykırı, Hakk olan delillere şekler ve şüpheler sokup, hakkı bâtıla imâle ve Allah'ın yolunu tagyîr ederek bozuk) bir hâle getirmek isteyenlerdir. Onlar âhireti de inkâr edicilerdir.
19.11. KUR'ÂN'DAN AYRILAN, KUR'ÂN'I REHBER ETMEYENLERE İTTİBA (TÂBİ) OLUNAMAYACAĞI, ANCAK KUR'ÂN'A UYULACAĞI
Sûre-i A'râf Âyet: 3- “Ey Muhammed ümmeti! Rabbinizden size inzal edilen bu kitaba ittiba ediniz ve bunsuz birtakım evliyâya (dostlara) ittiba etmeyiniz, siz pek az düşünüyorsunuz.”
Not: Yani gerek ins ve gerek cinden her hangi bir dostun, bir zahirin, bir veliyyü'l-emrin bizzat kendilerine ve kendiliklerinden olan kavil veya fiillerine tâbi oluvermeyiniz. Onlara uyup uymamak için, evvel emirde Rabbinizden indirilmiş olan bu kitaba ittibaı miyar ittihaz ediniz. Kitaba mugayir olan, Rabbinizin emr-u nehyine muhalif bulunan hususatta gizli âşikâr kimseye uymayın.