DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: İHSAN


LUGAT A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

4.1. İHSAN YOLU, ALLAH'IN BİZİ GÖRDÜĞÜNÜ BİLEREK HAREKET ETMEKTİR Kİ; BUNUN EN EMİN, EN SAĞLAM YOL OLDUĞU

Sûre-i Lokman Âyet: 22- Kim nefsini (bilkülliye) Allah'a, O'nu görür gibi, teslim ederse muhakkak ki o, en sağlam kulpa yapışmış olur. (Bütün) işlerin sonu ancak Allah'a (dayanır).

Not: Âyet-i kerimenin birinci şekilde mânası; nefsi, bilkülliye Allah'a teslim etmek, yani yalnız ona güvenip dayanmak, bütün umûrunu ona tefviz eylemektir. İkinci şekilde ise zâtında ve nefsinde Cenâb-ı Hakk'a ihlas ve samimiyet göster-mek demektir ki, bundan daha emin ve garantili bir yol, bir istinad olamaz. Böyle metin bir şeye sarılmak, bir temsilden ibarettir. Nasıl ki yüksek bir mahalle yükselmek için kopmasından, kırılmasından korkulmayan pek metin bir urgana, ipe sarılan kimse, bu vasıta ile o mahalle yükselebileceği gibi, ulvî bir makama kavuşabilmek için de ibadet ve taat gibi manevi vasıtaya tevessül eden, bu sûretle kendisini din-i İlâhiye rabt eyleyen bir zât da, o ulvî gayesine elbette ki kavuşur. Bütün kulların en son sevk edilecekleri makam, Hâlık-ı Kâinât hazretlerinin huzur-u manevisidir. Yevm-i âhiretteki mahkeme-i kübrasıdır. Herkes orada dün-yadaki amellerinin mükâfat ve mücâzatına kavuşacaktır. İşte o âkıbeti düşünerek ona göre esbab-ı selâmeti temine çalışmalıdır.

23- Ve kim de (bu dünyada) küfre düşerse, (Habibim) artık onun küfrü seni mahzun etmesin (o küfre düşenin mesuliyeti o şahsa âittir). Onların dönüşleri Bizedir (Allah'adır). Artık onlara ne işler yapmış olduklarını haber vereceğiz. Şüphe yok ki, Allah sinelerde olanı hakkıyla bilicidir.

24- Onları biraz mutena'im kılarız. (Kendilerine dünyada bir miktar nimet ve mühlet veririz, onları bir mazeret dermeyan edememeleri için bir imtihana tâbi tutmuş oluruz). Sonra onları en şiddetli bir azaba muztar kılacağız. (Onlar âhirette nihâyet bulmayacak olan şiddetli bir azaba atılmış olacaklardır. Dünyadaki denâetlerinin cezasına öylece uğramış bulunacaklardır. Ancak böyle bir ebedî veya muvakkat azabdan kurtulmanın yolu, sağlam kulp olan ihlasen Allah'ın hidâyet ipine ve muhsin yoluna sarılmaktır.)

Buharî Hadis No: 47- Ebû Hüreyre'den (ra), şöyle demiştir: Bir gün Resûlullah (sav) açıkta oturuyordu. (Yanına) biri gelip “İman nedir?” diye sordu. “İman; Allah'a, meleklerine, Allah'a mülaki olmaya (yani Rû'yetullah'a) peygamberlerine inanmak, kezâlik (öldükten sonra) dirilmeye inanmaktır.” cevabını verdi. “Ya İslâm nedir?” dedi. İslâm; Allah'a ibadet edip (hiçbir şeyi) O'na şerîk ittihaz etmemek, namazı ikâme ve farz edilmiş zekâtı edâ etmek, Ramazan'da oruç tutmaktır.” buyurdu. (Ondan sonra) “Ya ihsan nedir?” diye sordu. “Allah'a sanki görüyormuş gibi ibadet etmendir. Eğer sen Allah'ı görmüyorsan, şüphesiz O seni görür.” buyurdu. “Kıyamet ne zaman?” dedi. (Bunun üzerine) buyurdu ki: “Bu meselede sorulan, sorandan daha âlim değildir. (Şu kadar var ki kıyametten evvel zuhur edecek) alâmetlerini sana haber vereyim: Ne zaman (satılmış) câriye sahibini (yani efendisini) doğurur, kim idikleri belirsiz deve çobanları (yüksek) bina kurmakta birbiriyle yarışa çıkarsa (Kıyametten evvelki alâmetler görünmüş olur. Kıyametin vakti) Allah'tan başka kimsenin beş şeyden biridir.” Ondan sonra Nebî-i Muhterem (sav) Lokman sûresi 34'ncü âyeti kerimesini tilâvet buyurdu:

إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ “İnnellahe indehu ilmü's-sâah ve yünezzilü'l-ğays ve ya'lemü mâ fi'l erhâm ve ma tedrî nefsü'm mâzâ teksibü ğaden ve mâ tedrî nefsün bi eyyi erdın temût innellahe alîmün habîr.” [O saatin (kıyametin) ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru (takdir ettiği vakitte ve yerde) O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Şüphesiz Allah (her şeyi) bilendir. Her şeyden haberdârdır.] Sonra (gelen adam) arkasını döndü (gitti). Resûlullah (sav) “O'nu çevirin!” diye emrettiyse de izini bulamadılar. Bunun üzerine buyurdu ki: “İşte bu, Cibril'dir (as). Halka dinlerini öğretmek için geldi.”

HAKK'A DÂVET

NASİHAT-I İSLÂMİYYE