
Âriyetin (iâre) rükünleri icab ile kabul veya teatidir. İcab ve kabul malumdur. Teati ise “Şu malını bana âriyet ver.” demekle o kimse bir şey söylemeksizin o malı verse, bu şahıs da bir şey söylemeksizin teslim alsa, aralarında teati yoluyla iâre mün’akid olur.
İâre bazan temlik, itâ, ikraz, bazen de karz, hizmete tayin gibi tabirler ile mün'akid olur. İâre hususunda mal sahibinin sükûtu kabul sayılmaz. Çünkü maraz-ı hacette olmayan bir sükût, rıza değildir. Vaad ile iâre mün'akid olmaz. “Şu malını yarın sabah bana âriyet ver.” dese de o da “Veririm.” dese, bu bir vaad olduğundan iâre sabit olmaz.
Taamlar, meyveler gibi şeylerin iâresi, ikraz sayılır. Meğerki muir ile musteir arasında mübasat, yani teklifsizlik mevcut ola. O hâlde bu iâre ibaha sayılır.
9.2. ÂRİYETLERİN ŞARTLARI
1. Muir ile musteirin âkıl ve mümeyyiz olmaları şarttır. Bâliğ olmaları şart değildir.
2. Âriyetin tamam olması için muirin sarahaten veya delâleten izniyle musteirin âriyet malı kabz etmesi şarttır.
3. Muirin, iâre ettiği malın menfaatine mâlik olması şarttır. Binâenaleyh böyle bir iâre başkasına âriyet verilse fuzuli bulunmuş olur. Telefi hâlinde zâmin olur.
4. İârenin sıhhatinde muirin mukreh bulunmaması (cebredilmemesi) şarttır.
5. Müstearın ayni, istihlâk edilmeksizin intifaa elverişli olması şarttır. Firari hayvan, uçan kuş gibi. Altın, gümüş, buğday, ekmek gibi şeyleri iâre hakikaten iâre değil, ikrazdır.
6. Müstearın tayini müteaddit ise bunlardan birini almak hususunda musteirin muhayyer bırakılması şarttır. Mesela: “Benim ahırımda iki hayvanım var, ikisinden hangi birini diler isen al.” demek lâzımdır. Bu hâlde helâkından da mesûl değildir. Fakat yalnız “Onlardan birini al.” dese de o da alsa ve sonra telef olsa, tazmin etmesi gerekir.
İârede bir bedel şart edilmemesi lâzımdır. İârenin istikbale izafesi sahih ve ele geçirilmesine delâlet izin, meclis-i akd ile gayr-i mukayyeddir. Kabil-i kısmet olan malların yarısının da iâresi sahihtir. Aksi takdirde tamamı olmadıkça iâre akdi vücut bulmaz. İârede, müstearın, yani temlik edilen menfaatin cehaleti, iâreyi ifsad etmez.
Mâliki fukahasına göre âriyetin sıhhatinin şöyle üç şartı vardır:
1. Mal sahibi, mahcur olmamalıdır. Sabi, sefih, memlûk gibi.
2. Müstear, musteir bakımından istimâli mübah bir menfaate mahal olan bir şey olmalıdır. Bir câriyeyi kendisinden istimta için bir şahsa iâre etmek câiz değildir. Herhangi bir şeyi bir haram hususunda istimâl için iâre de bu kabildendir.
3. Muir, iâre edeceği malın menfaatine mâlik, musteir de teberrua ehil olmalıdır. Binâenaleyh intifasına sahip olduğu bir âriyeti başkasına âriyet olarak veremez. Hayvânâta, cemâdâta da iâre sahih olmaz.
Şâfii fukahasına göre de bu babda dört şart vardır:
1. Muirin teberrua ehil olması şarttır. Mahcurun iâresi sahih değildir.
2. Muirin muhtar olması şarttır. Cebredilenin iâresi sahih değildir.
3. Muirin iâre ettiği şeyin menfaatine mâlik olması şarttır.
4. Müstearın ayni, baki olduğu hâlde, kendisinden mübah vechile intifaa mahal olması şarttır. Hasta bir hayvanın ki, kendisinden intifa kabil olmayacak ise iâresi sahih değildir. Taamın, yakılacak samanın da. Altın ve gümüşün sarf edilmek üzere iâresi sahih değilse de, tezyin için sahihtir.
Hanbeli fukahasına göre iârenin sıhhati için dört şart dermeyan ediliyor.
1. Muir, şer'an teberrua ehil olmalıdır. Çocukların, mükâtebin, vakfın malından ona bakanın, yetimin malından velisinin iâreleri sahih değildir.
2. Musteir, kendisine iâre edilecek aynin teberru edilmesine ehil bulunmalı, yani öyle bir malın kendisine yapılacak hibesi sahih olacak bir hâlde olmalıdır. Mushaf-ı Şerif'in bir gayr-i Müslime âriyet verilmesi sahih değildir.
3. Âriyet verilecek şeyin ayni, baki kalmak üzere kendisinden intifa kabil olmalıdır. Hanelerin, elbiselerin, hayvanların âriyet verilmesi gibi.
4. İâre edilen şeyin menafi, müsteire şer'an mübah olmalıdır. Binâenaleyh ipeğin erkek tarafından kullanılması için iâre verilmesi gibi.
9.3. ÂRİYETLERİN HÜKÜMLERİ
وَ يَمْنَعُونَ الْماَعُونَ “Ve yemneûnel mâûn” (Onlar hayra mâni olanlardır.) âyet-i kerimesi hükmüne göre “mâûn”dan murad, komşular arasında âriyet verilmesi mutad olan bazı eşya-i beytiye (ev eşyası) vesâiredir. Bunları komşularından menedenler, Lisan-ı Kur'ân ile takbih ve tehdit edilmiştir. Bu, iârenin ahlâki ve uhrevi hükmüdür.
Mâliki ve Hanbeli fukahasına göre de âriyet, mendubdur. Fukaha-yı Şâfiiye göre âriyet, sünnettir. Bidâyeti İslâm'da âriyet vâcib idi. Maamafih âriyet yine bazı hâllerde vâcib olabilir. Soğuktan veya sıcaktan zarar gören bir fakire libas iâresi, öleceğinden korkulan bir hayvanın boğazlanması için bıçak iâresi gibi. İâre bazen mekruh da olabilir. Bir Müslim köleyi hizmet için gayr-i Müslime âriyet vermek gibi. İâre bazen de haram olur; at, silâh gibi harb malzemesini bir harbîye âriyet vermek gibi. Zahirilere göre âriyet, caizdir. Bazı hâllerde de farzdır.
Musteir, âriyet malın menfaatine meccânen mâlik olur. Binâenaleyh muir, bilâhare musteirden bir ücret talep edemez. İmam Şâfii'ye göre müstearın nafakası, muire âittir. Hanbeli fukahasınca da âriyet, musteirin yanında bulundukça meuneti (nafakası) muire âit olur.
İâreler; bazen mutlak, bazen da mukayyed olur. Mutlak olduğu takdirde o zât, bu malı dilediği zamanda ve dilediği vechile bizzat kendisinin istimâl edebileceği gibi, başka bir şahsa da âriyet olarak verebilir. Şu kadar var ki, bir müddet kendisinin, bir müddet başkasının istimâline izin veremez. Esahh ve müfta bih olan budur. Fakat Şemsu'l-Eimme Serahsi'ye göre böyle bir mutlak âriyete her ikisi de intifada bulunabilir. İârede ıtlâk ve takyid tasrih edilmese, mesela: “Şu hayvanımı sana iâre ettim.” deyip musteir de kabul eylese, Zeylei'nin beyanına göre âriyet veremez. Hidaye Sahibine göre ise âriyet verebilir. Mecelle'de bu kabul edilmiştir.
Hanbelilere göre musteir, mâlikinin izni olmadıkça bir başkasına âriyet veremez, icare veremez.
Muir mutlak musteirin kendisinin kullanmasını şart koştuğu takdirde onu başkasının menfaatine havâle edemez. Bir odanın veya bir atın istimâli gibi.
İâre bir akd-i lâzım değildir. Binâenaleyh muir istediği vakit iâreden rücû ile âriyeti istirdat edebilir. Musteir de âriyeti istediği zaman sahibine red edebilir. Âriyet ister mutlak ve ister muvakkat olsun müsavidir. Şu kadar var ki, muvakkat bir âriyette henüz vakit nihâyet bulmadan muirin rücû etmesi, vaide muhalefet kabilinden bulunmakla mekruhtur.
Mâlikilere göre iâre, bir zaman ve bir menfaatin bitmesi ile mukayyed olur ise bir akd-i lâzım olur. O zaman geçmedikçe rücû sahih olamaz.
Hanbelilere göre de âriyet sahibi isteyince hemen reddi vâcib olur. Bu rücû, meyyitin defn edilmesi için iâre edilmesi hâlindedir. Hâsılı âriyet, bir akd-i lâzım değildir. Şu kadar var ki bundan rücû, müsteire zarar verecek olursa, bir müddet teahhüre uğrar.
Zahiriyyeye göre de muir dilediği zaman âriyeti istirdad edebilir.
Muir ile musteirden hangisi vefat etse, akd-i iâre münfesih olur. Mâlikilere göre muirin veya musteirin vefatıyla âriyet-i muvakkat, yani tayin edilen zaman bitmedikçe akid münfesih olmaz.
Hanbeli mezhebine göre âriyetten garaz hâsıl olduğu veya muayyen vakit nihâyet bulduğu veya her ikisinden birisi vefat eylediği takdirde âriyetin sahibine hemen iadesi icab eder. Âriyet uzar ise müsteire ecr-i misl lâzım gelir.
Âriyet, musteirin elinde emânettir, mazmun değildir. Binâenaleyh suçsuz olarak meydana gelen zarardan veya teleften mesul olmaz.
Mâliki mezhebince muhafazası elinde mümkün olanın telefinde ne sûretle olursa olsun âriyeti kullanan tazmin ile mükelleftir.
Şâfii fukahasına göre de âriyet alınan mal, mezuniyet dahilinde kullanılırken kendi kendine telef olsa veya kıymetine noksanlık gelse, müsteire zamân lâzım gelmez. Fakat eline geçirdikten sonra istimâl edilmeden telef olsa, müsteire zamân lâzım gelir.
Hanbelilere göre de âriyet bir mal, musteir tarafından kabz edilince mazmun olur. Binâenaleyh telefi ne sûretle olursa olsun misliyattan ise misli ile kıyemiyattan ise telef olduğu zamandaki kıymetiyle tazmin edilir. Bu fetvadan şu mallar müstesnadır: Âriyet verilen vakıf kitaplar, silahlar. Müstecirin iâre ettiği me'cur mallar. Sahibinin izniyle musteir tarafından icareye verilip de müstecirin elinde kusuru olmaksızın zayi olan mallar, musteirin elinde maruf vechile kullanılıp da eskimiş olan mallar, yolda kalmış insanların, sahipleri tarafından irtikab edilip ellerinde iken telef olan hayvanların hiçbiri mazmun değildir. Meğerki musteir tarafından tefrit, yani teaddi ve taksir vuku bulsun. O zaman zamân (tazmin) lâzım gelir.
9.4. ÂRİYETLERİN SAHİBİNE RED VE İADESİ
Musteir, yani âriyeti elinde tutan kimse âriyeti sahibine ya bizzat veya kendi emini ile red eder. Emini olmayan kimse ile red eder de sahibine kavuşmadan telef veya zayi olursa, müsteire zamân lâzım gelir. Yani tazmine mecbur olur.
Muire (mal sahibine) red edilecek âriyetin meûneti (külfeti, hizmeti ve nakil masrafı) musteir üzerinedir. Hanbeli fukahasınca âriyetin meuneti, redd-i müsteire lâzım gelmez.
Âriyet, muirin tarlasına değil, ahırına veya seyisine teslim edilse, bu bir red sayılır. Artık zayiinden musteir mesul olmaz.
Âriyet, muvakkat olsun olmasın, talep vukuunda iade edilir. Şu kadar var ki, zamanından evvel talep olunur ise binaların veya ağaçların o zamanki kıymetini tazmine mecburdur. Mesela bir arazi üzerine yapılan binalar veya ağaçlar derhâl sökülüp atıldığı takdirde, bunların böyle koparılmış kıymetleri yüz lira ve müddetin nihâyetine kadar kaldıkları takdirde kıymetleri yüz elli lira olsa, muir bunları söktürecek olsa, aradaki elli lirayı tazmine mecburdur. Fakat yapılan binayı tazmin etmek üzere anlaşılmış olunduğu takdirde, binanın o günkü bedelini ödemek sûretiyle istirdad edebilir. Anlaşma muvakkat olsun olmasın.
Hasad mevsiminden evvel iâreden rücû etmekle musteirden o mahsulü istirdad edemez. İâre muvakkat olsun olmasın.
Mâliki fukahasına göre: Bir kimse bir şahsa, üzerine bina yapmak veya ağaç dikmek için arazisini bilâ müddet âriyet verdikten sonra araziyi almak istese, henüz bina yapılmamış ve ağaç dikilmemiş ise istirdad edebilir. Aksi takdirde örf ve âdete itibar olunur. Muir muhayyerdir. Musteir ya söker, götürür veya muirle anlaşarak satış yapılır. Eğer müddet tayin etmişlerse, o müddetten evvel rücû edemez. Velev ki bina yapılmamış, ağaç dikilmemiş olsun. Müddet bitince serbesttir. Müddet bitmeden musteir akdi bozarsa, muir yine muhayyerdir. Dilerse söktürür, dilerse alır.
Şâfii mezhebine göre: Bir arazi, üzerinde bina yapılmak veya ağaç dikilmek için âriyet verildikten sonra muir rücû ederse bakılır: Eğer bunları musteirin meccanen sökmesi şart kılınmış ise, bu şarta riâyet lâzım gelir. Böyle bir şart olmadığı takdirde musteir dilerse söker, dilerse sökmez. Bu hâlde muir, dilerse bunları arazisinde bırakıp ecr-i mislini verir, dilerse söküp noksanlarını tazmin eder, dilerse bunların kıymetlerini vererek mülkünde bırakır. Şâyet muir bunlardan hiçbirisini ihtiyar etmezse, esahh olan kavle göre hâkim tarafından satılıp ikisi arasında taksim edilmeden yukarıdaki şekiller üzerinde hâkimin ihtarda bulunmasıdır. Muvakkat iârede ise muir, müddet bitince binayı ve ağaçları meccanen söktürebilir. Bir kimse, ziraat için iâre ettiği arazisini, ekinler henüz yetişmeden istirdad edemez. Mâliki mezhebince de böyledir.
Hanbeli fukahasına göre bir kimse, üzerine bina yapmak veya ağaç dikmek veya ekin ekmek için âriyet aldığı yere, sahibinin izni olmadan bir defadan ziyade bunları yapamaz.
9.5. ÂRİYETLERE ÂİT DAVALAR VE DELİLLER
Musteir, âriyeti muire red ettiğini iddia, muir de inkâr etse, söz maalyemin musteirindir. Çünkü emindir, zamânın lüzumunu münkirdir. Bu iddiasını ispata mecbur değildir. Fakat musteir, âriyeti red ettiğini iddia ve ispat ettiği hâlde muir de âriyetin musteir elinde teadisi ile telef olduğunu dava ve ispat eylese, muirin delilleri tercih olunur.
Musteir, âriyette cezayı icab eden bir fiili, muirin izni ile yaptığını iddia etse, muir de bunu ikrâr ederse zamân lâzım gelmez. İnkâr ederse musteirden beyyine istenir. İkama ederse cezadan kurtulur, edemezse muir tahlif olunur. Muir, yemin ederse müsteire zamân lâzım gelir.
Muir ile musteir, âriyet malın kıymetinde ihtilâf ederlerse beyyine (delil) muirin, söz ise maalyemin musteirindir. Zamanda, mekanda veya âriyetin mutlak veya muvakkat olmasında intifa nevilerinde ihtilâf olur ise söz maalyemin muirindir.
HAKK'A DÂVET
NASİHAT-I İSLÂMİYYE