ALTINCI BÖLÜM: EMÂNETLER BAHSİ

6.1. EMÂNETİN MUTLAKA EHLİNE VERİLMESİNİN ALLAH'IN EMRETTİĞİ VECİBELERDEN OLUP, VEDİA, ÂRİYET VE LUKÂTALARIN DA BİRER EMÂNET OLDUĞU

A) Sûre-i Nisâ Âyet: 58- Şüphesiz ki Allah size emânetleri ehil (ve erbâb)ına vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…


B) Sûre-i Mü'minûn Âyet: 8- (Öyle Mü'minler) Ki onlar emanetlerine ve ahitderine riâyet edenlerdir.


Not: Bir kimsenin eşyasını muhafaza etmek üzere uhdesine almak, onu korumak, zamanı geldiğinde sağlam olarak iade etmek ictimai bir hizmettir. Bir şey hıfzedilmek için verilmiş olursa “vedia” nâmını alır. Bilâ noksan ve bilâ tehir edası mükellefe vâcib olan vâzife-i diniyeye de “emânetullah” denir. Hayatımız, aklımız, namus ve haysiyetimiz de bizim için birer emânetullahtır ki, bunlara da güzelce riâyet etmek bizim için bir farizedir.


İnsanların üzerine üç kısım emânetler teveccüh etmektedir:


1. Cenâb-ı Hakk'a karşı olan emânetler: Bunlar, taraf-ı ilâhiyeden emrolunan şeyleri ifa, nehyedilen şeyleri terk sûretiyle ifa edilir.


2. İnsanlara karşı olan emânetler: Onlara âit borçları, vediaları vermekle, onlarla iktisadi muamelelerde zararlarına hareket etmemekle ve onların kusurlarını insanlar arasında ifşa eylememekle ve âmirlerin ahâlîye karşı âdilâne hareket etmeleriyle, âlimlerin de nâsı güzelce tenvir ve irşada çalışıp bâtıl taassubata sevk eylememesiyle temin edilir.


3. İnsanların kendi nefislerine karşı olan emânetler: Bunlar da, her insanın kendi nefsi için din ve dünyaca en nâfi, en faydalı, en salih olan şeyleri ihtiyar etmesiyle ve şehvet, gazab, hubb-u dünya gibi şeyler ile kendisini uhrevi zararlara sevk etmemesiyle husûle gelir.


Lukâta (bir kimsenin bulmuş olduğu maldır) da bir emânettir. Onu sahibine teslim etmek üzere alması ve sahibini buluncaya kadar muhafaza etmesi mecburidir, Meğerki zayiinden korkulacak bir mal ola. Sahibine verilmemek üzere alınan bir mal, gâsb mahiyetindedir. Sahibi asi ve günâhkâr olur. Bulunan malın veya bir eşyanın, paranın üzerlerinde bulunan alâmetlerini de muhafaza etmek lâzımdır. Zira sahibine teslim edilirken, o malın sahibi olduğuna en büyük delâlet, eşyasına âit işaretlerini haber vermesidir. Bunun için de bulunan yitiğin muhafazası kadar, alâmetlerinin de hıfzı gerekmektedir.


6.2. EMÂNETLERİN NELER OLDUĞU


1. Satın almak üzere müşterinin elinde bulunan mal.


2. Görmek ve göstermek üzere kabz edilip müşterinin elinde bulunan mal.


3. Bey'i bil-vefa yoluyla kabz edilen malın borçtan ziyade olarak müşterinin elinde bulunan mal.


4. Bey-i bâtıl ile satılıp da satanın izniyle müşterinin elinde bulunan mal.


5. Müşterinin elinde rehinin borç tutarından ziyade olan miktarı.


6. Vekilin ve resûlün elinde vekâlet ve risâlet dolayısıyla bulunan mal.


7. Gâsıbın elinde magsuba âit bulunan zevaid.


6.3. EMÂNETLERİN UMÛMÎ HÜKÜMLERİ


1. Emanetlerin hükümlerinden birincisi, bu emânetlere lâyıkıyla riâyet etmektir. Talep vukuunda, bir mâni olmayınca sahiplerine hemen iade eylemektir.


2. Emanetlerin umûmî hükümlerinden biri de mazmun olmamaktır. Yani emin olan kimseye kendisinin yanında teaddisi, taksiri olmaksızın telef veya zayi olan bir emânet malı tazmin etmek, bedelini vermek lâzım gelmez. Hırsızlık veya bir yangın neticesi telef olmak gibi. Fakat kendisinin kusuru veya onu istimâli hâlinde telef olan mal tazmin olunur. Telef ettiği malı ikrâr eder ise bilâhare ibra için delilleri dahi muteber olamaz. Tazminatı icab etmemek hususunda ya delâlet veya sarahaten izin lâzım gelir. Sarahat var iken delâlete itibar edilmez. Mesela bir kimse bir zâtın izniyle hanesine veya dükkânına girdiğinde su içmek için konulan bir kadeh, kazara elinden düşüp kırılsa, zamân lâzım gelmez. Fakat bu kadehle su içmekten menetmiş olsa idi, zamân lâzım gelirdi. Bir ziynet için konulan bir kâseyi eline alıp da düşürecek olsa, yine tazminat lâzımdır.


Bir kimsenin yanında başkasının bir malı kazaen telef olur ise eğer o malı sahibinin izniyle almış ise zamân lâzım gelmez. İzinsiz ise tazmin lâzımdır. Velev ki bilmeksizin almış olsun. Bir şerbetçiden aldığı şerbet bardağını içerken kıracak olsa, tazmin gerekmez. Fakat kendisinin fena istimâlinden dolayı zamân lâzım gelir. Bir kâseci dükkanından alış-veriş yapan kimse, sahibinden izinsiz aldığı bir şeyi kırsa lâzım gelir. İzinli olur ise gerekmez. Yalnız düşen kâsenin kırdıkları diğer şeyleri ödemekle mükelleftir. Bir kimse kendisine âit olmayan bir malı bulduğunda, kendisine mal etmek üzere aldığında telef olmakla tazmine mecburdur. Malın sahibi meçhul olsun olmasın, kendisinin suçu olsun olmasın, müsavidir.


Hamamda müşterilerin elinden düşürüp kırılan taslardan; çobanın, ölmesinden korktuğu hayvanı kesmesinden dolayı tazminat gerekmez. Eti yenmeyen hayvandan ise lâzım gelir. Kasabın kesmek için ayağını bağladığı hayvanı kesmesinden, hayvanın üzerinden düşen yükü izinsiz yükler iken ölen hayvandan, başkasına verilmek üzere bir kimseye verilen malın verilmeden telefinden dolayı da tazminat gerekmez.


HAKK'A DÂVET

NASİHAT-I İSLÂMİYYE