OTUZBİRİNCİ BÖLÜM: SIRAT HAKKINDA UMÛMÎ BİLGİ

LUGAT A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

31.1. SIRAT KÖPRÜSÜNÜN CEHENNEM ÜZERİNDE OLUP BÜTÜN MAHŞER EHLİNİN MUTLAKA O SIRAT ÜZERİNDEN GEÇECEĞİ VE FAKAT ANCAK VE ANCAK ALLAH'TAN KORKANLARIN SIRATI İKMÂL EDİP GEÇECEĞİ; KÂFİRLER, MÜŞRİKLER, MÜNÂFIKLAR, MÜCRİMLERİN İSE GEÇEMEYİP CEHENNEME DÜŞECEKLERİ; MÜ'MİNLERİN NURLARI İLE SIRATTAN GEÇECEKLERİ

A- Sûre-i Meryem Âyet: 71- Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrayacaktır. Bu, Rabbinin üzerine kat'i olarak aldığı, kaza ettiği (bir şey)dir.

72- Sonra takvaya erenleri (Allah'tan korkup salih amel işleyen, kötü amelleri terk edenleri cennete sevk edeceğiz) kurtaracağız. Zalimleri ise orada diz üstü düşmüş bir hâlde bırakacağız.

Not: Bu âyet-i celîleden anlaşıldığı üzere gerek cenneti, gerek cehennemi hak etmiş bütün insanların yegâne geçit yeri, cehennem üzerine kurulmuş bir köprü vazifesini yapan sırattır. Bu köprüden ancak ve ancak amellerinden Allah'ın razı olduğu kullar, cehennemin azabını görmeden geçeceklerdir. Bu köprüden geçiş seyr-i hareketi amelleri nispetinde olacağı, birçok sahih hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Bu sırattan müşrikler, kâfirler, münâfıklar cehennemde ebedî kalmak üzere düşecekler ve suçları ile ilgili mahallerde yanacaklardır. Ehl-i imanın suçluları ise takdir olunan müddet kadar ceza görmek üzere sırattan geçemeyip düşeceklerdir. Sonra cezalarını ikmâl edenler cennete duhûl olunacaklardır.

B- Sûre-i Hadîd Âyet: 12- O günde ki erkek mü'minlerle kadın mü'minleri -nurları önlerinden ve sağlarından- koşar bir hâlde görürsün. (Melekler onlara): “Bugün sizin müjdeniz, içlerinde ebedî kalacağınız, altlarından ırmaklar akan cennetlerdir.” diyeceklerdir. İşte bu, büyük murada ermenin tâ kendisidir.

13- O günde ki erkek münâfıklarla kadın münâfıklar, iman etmiş olanlara: “Bizi bekleyin. Nurunuzdan bir parça ışık alalım.” diyecek(ler)dir. (O gün onlara istihza sûretiyle) “Dönün arkanıza da (dünyaya) bir nur arayın.” denilmiş (denilecek). Nihâyet onlar(la iman etmiş olanlar)ın arasına kapılı (mü'minlerin cennete girmesine mahsus) bir duvar çekilmiştir (çekilecektir). (Bazılarına göre bu duvar A'râf sûrudur.) (Öyle ki) onun (duvarın yahut kapının) içinde rahmet (çünkü orasını cennet takip eder), dış yanında da azab vardır. (Zira orasını cehennem takip eder.)

14- (Münâfıklar) onlara (mü'minlere) bağrışırlar: “Biz sizinle beraber değil miydik?” (Zâhiren, sizin gibi namaz kılar, oruç tutardık, Siz ne yaparsanız biz de yapardık) “Evet!” dediler (derler, beraberdik). “Fakat kendinizi siz kendiniz yaktınız. (Fitnenin asıl mânası yakmaktır.) (Hep mü'minlerin felaketini) gözettiniz. (İslâm dini hakkında) şüphe ettiniz. Sizi kuruntular (Tûl-i emel, çok yaşamak sevdası, kısaca ihtiraslar) aldattı. Sizi o çok aldatan (şeytan yahut dünya) Allah'a karşı bile aldattı.” (Allah-u Teâlâ halîmdir, aff-u kerem sahibidir. Size azab yapmaz yahut tekrar diriliş yok, hesab yok, dedi.) Nihâyet (işte) Allah'ın emri gelip çattı.

15- İşte bugün ne sizden, ne de küfredenlerden hiçbir fidye alınmaz (kurtulmanız için) sığınacağınız yer ateştir, size yaraşan odur. O, ne kötü gidiş yeridir!

31.1.1. Sırat Hakkında Umûmî Bilgi

Buharî Hadis No: 1085- Ebû Saîd-i Hudrî'den (ra) şöyle rivâyet edilmiştir: Muşârunileyh hazretleri Resûlullah'tan (sav) şöyle buyrulduğunu nakletmiştir: “Kıyâmette mü'minler cehennem (üzerine kurulmuş Sırat)tan kurtulduktan sonra cennetle cehennem arasındaki (ikinci bir) köprüde tevkif olunurlar. Burada, dünyada aralarında bulunan (ufak tefek) mezalimden birbirine hakkını vererek hesablaşırlar. (Küçük günâhlarından da) pâklanıp arındıkları zaman, bunların cennete girmelerine izin verilir. (Sonra Resûl-i Ekrem:) Muhammed'in (sav) hayatı yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, o mü'minlerden biri cennetteki ârâmgâhını, dünyada yaşadığı meskeninden daha iyi bilir ve (kılavuzsuz) bulur.” buyurmuştur.

Mü'minlerin cehennemden halâs olup da cennetle cehennem arasında tevkif olundukları kantara (köprüye); Kurtubi, ikinci Sırat'tır diyor. Birinci sırat, -bilâ hesab cennete dâhil olan bahtiyar mü'minler müstesna olmak üzere- bütün mahşer halkı için mevzu olan büyük Sırat'tır ve cehennem üzerine kurulmuştur. Buradan geçip halâs olmak yalnız mü'minler için mukadder ve müyesserdir. Müfessir Mukatil ibn-i Süleyman diyor ki: Büyük sırat katedilip geçildikten sonra, cennetle cehennem arasında kurulu olan ikinci sırat gelir. Burada mü'minler tevkif olunup dünyada kendi aralarında geçen mezalimden sorulup hesab olunurlar ki, hadis-i şerifteki kavl-i şerif bu hakikati ifade etmektedir. Mü'minlerden hiçbir kişi buradan geri çevrilip cehenneme iade edilmeyeceği için hadiste “halâs” ile tabir buyrulmuştur.

Cumhurun rivâyeti “Birbiriyle hesablaşırlar.” mânasını ifade eden lisanımızda “takas” tabir olunduğu gibi, “Ufak tefek hakları, sevab vermek, günâh almak sûretiyle kendi aralarında bizzat takas ve mahsub ederek küçük günâhlardan arınırlar.” demek oluyor ki, bu mahsub muamelesi yalnız küçük günâhlara ve hukuklara âit haklar hakkındadır. Büyük günâhlar olmaz. Çünkü onlardan temizlenmek işi ancak cehennemde olabilir.

Bir Sual: Bu hadis, kıyâmette iki Sırat olduğunu iş'ar eder: Birisi cehennem üzerinde kurulmuş olan meşhur Sırat, öbürüsü de bu hadiste zikrolunan cennetle cehennem arasında mevzu bulunan Sırat.

Cevap: Şarih Davudî, cevap olarak diyor ki: “Bir kısım Buharî şarihleri, Sırat'ın bu taaddüdünü istib'âd ve böyle bir sual ile karşılaşmaktan ictinab ederek ‘Bu ikinci Sırat, müstakil olmayıp meşhur sıratın cennet tarafıdır. Binâenaleyh Sırat iki değil, birdir.’ diye tevil etmişlerdir. Fakat sıratın taaddüdünde bir mahzur yoktur. Varsın iki olsun, maamafih Sırat'ın bir olduğuna delâlet eden bir delil de yoktur. Sırat'ın bir olduğuna delâlet eden bir delil olsaydı, o sûrette hadiste zikrolunan Sırat, meşhur Sırat'ın cennet tarafında nihâyet bulan bir zeyli ve bir tetimmesidir, diye tevil ederdik, diyor.”

Şarih Ayni, bu cevabı beğenmiyor. Ve hatta öyle bir suale de lüzum yoktur; çünkü hadiste “Beyne” lâfzı sarih olarak iş'ar eder ki, bu Sırat, meşhur Sırat'tan ayrıdır; onunla cennet arasında müstakil bir köprüdür, tetimmesi değildir. Sırat'ın bir olduğu bir delil ile sabit değildir, diyor.

Sırat üzerinden herkesin geçmesi aynı süratle vâki olmayacaktır. Ebû Saîd-i Hudrî rivâyetinde: Mü'minlerin kimi göz kırpacak kadar zaman içinde (tarfetu'l-ayn), kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi ala-yörük cins at ve deve gibi süratle geçerler. Yine İbn-i Mesud hazretlerinden gelen diğer rivâyette: Sonra kimi koşarak, kimi yürüyerek geçer, derken sonuncuları karnı üzerine sürünerek gider de: “Yâ Rabb! Beni neden bu kadar geç bıraktın?” diyecek. Cenâb-ı Rabbu'l-Âlemin de “Seni geç bırakan kendi amelindir.” buyuracak.

Nur: İman ve amelin derecesine göre mütefavittir.

Müslim'in Ebû Saîd-i Hudrî (ra) rivâyetinde: “Yâ Resûlallah! Köprü nedir?” diye sorulduğunda buyurdu ki, “Üstünde çengeller bulunan kaypak bir şeydir.” Yine Müslim'in muşârunileyhten rivâyetinde kulağıma çalındı ki, “Sırat kılıçtan keskin kıldan incedir.”

Ebû Bekr b. El-Arabî: “Bu çengeller, yani cehennemin etrafı şehvetlerle, arzularla sarılmıştır.” hadis-i şerifinde işaret buyrulan şehvetlerdir, dedikten sonra; “Şehvetler, arzular sıratın yan taraflarına konmuştur ki, her kim onlara doğru bakarsa cehenneme düşer. Zina, onlar cehennemin çengellerindendir.”

Bereket mevzuu ki mücrimlere mühlik tuzak olan bu şehavet çengel-lerinin yanında münci şeyler de vardır. Nitekim Huzeyfe (ra) rivâyetinde: “Emanet ile rahm da oraya gönderilip sıratın sağlı sollu iki yanına dururlar.” Denilmiştir ki, emanet ile sıla-i rahmin büyüklüğünü gösteren âsâr-ı celîledendir. Demek ki sırât-ı müstakîm olan İslâmı ve fıtratta meknüz olan iman ile din-i kavimi iki yanından saranlar ehl-i imanı düşmekten kurtarırlar.

Sırattan geçenler şu hadis-i şerife göre üç sınıfa ayrılırlar. Ebû Saîd-i Hudrî (ra) rivâyetinde: “Sırattan geçen mü'minler, bunların kimi sapasağlam ve olduğu gibi necât bulur, kimi tırmıklar içinde perişan olmuş olarak salıverilir, kimi de cehennem ateşi içine sapır sapır düşerler. Nihâyet sonuncuları sürüklene sürüklene geçer, kurtulur.”