
32.1. KÂFİRLERİN VE MÜCRİMLERİN MUTLAKA CEHENNEME GİRİP, AZABLARININ DEVAMLI OLMASI İÇİN, YENİDEN VÜCUD VERİLEREK DERİLERİNİN YENİLENECEĞİ
Sûre-i Nisâ Âyet: 56- Âyetlerimizi inkâr ile kâfir olanlar (var ya), onları muhakkak ki ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı tadıp durmaları için, onları başka derilerle (yenileyip) değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
32.1.1. Ehl-i Nârın Vücud Büyüklüğü
Buharî Hadis No: 2053- Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyete göre, Nebi (sav): “(Kıyâmet gününde) kâfirin iki omuzu arası süratli bir süvari yürüyüşü ile üç günlük mesafedir.” buyurmuştur.
32.2. CEHENNEM EHLİNE CENNET NİMETLERİNİN HARAM OLDUĞU, EHL-İ CEHENNEMİN MUHTELİF SÛRETTE AZAB GÖRECEKLERİ VE HER MÜCRİMİN CEZASININ KENDİ CİNS-İ AMELİNDEN OLACAĞI
A- Sûre-i A'râf Âyet: 50- Ateş yârânı (dostu), cennet yârânına: “Su(yunuz)dan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize akıtın.” diye feryât ederler. Onlar da: “Doğrusu” derler, “Allah bunları kâfirlere haram etti.”
51- (O kâfirler) Ki onlar dinlerini bir eğlence ve bir oyun edinmişlerdi. Onları dünya hayatı aldatmıştı. İşte onlar nasıl şu günlerine kavuşmayı unuttular, âyetlerimizi nasıl bilerek inkâr ettilerse, Biz de bugün onları öylece unutacağız.
B- Sûre-i Kehf Âyet: 29- De ki: “O (Kur'ân) Rabbimizden (gelen bir) haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Hakikat Biz, zalimlere (kâfirlere) öyle bir ateş hazırladık ki (etrâfını saran) duvar(lar)ı çepeçevre kendilerini kuşatmış (kuşatacak)tır. Eğer onlar (susuzluktan) feryat ve istimdât ederlerse (kaynamış ve) kalın bir mâyi'a benzeyen, yüzleri kavuran bir su ile imdât olunacaklardır. O, ne fena içecektir! (O ateş) ne kötü dayanaktır (ne kötü mahal, yerdir)!
C- Sûre-i Hacc Âyet: 19- Bu iki (sınıf, yani iman edenlerle, etmeyenler) Rableri(nin dini) hakkında birbiriyle davalaşan hasım iki (zümre)dir. İşte o küfredenler (yok mu?) Onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir (Onları, elbiseler gibi çepeçevre ateş kaplamıştır). Başlarının üzerine de kaynar su dökülecektir onların.
20- Bununla, karınlarının içinde ne varsa hepsi ve derileri eritilecektir.
21- Onlar için demirden kamçılar da var.
22- Ne zaman oradan, (çektiği) ızdıraptan (dolayı) çıkmak isterlerse yine içerisine iade olunurlar (ve kendilerine): “Tadın (bu) yangın azabını!” (denilir).
D- Sûre-i Mü'min Âyet: 71,72- Boyunlarında demir halkalar, zincirler bulunduğu zaman ki (onlar bu vaziyette evvelâ) sıcak suyun içinde sürüklenecekler, sonra ateşte yakılacaklar. (Bundan murad, türlü azablara uğratılacaklarını, o azabdan o azaba giriftâr edileceklerini beyandır.)
E- Sûre-i Duhân Âyet: 43- Şüphesiz o zakkum ağacı.
44- Günâha düşkün olanın (kâfirlerin, Ebû Cehil ve hempaları gibi büyük günâhları irtikâb edenlerin) yemeğidir.
45,46- (O) Sıcak suyun kaynadığı gibi karınlar içinde kaynayacak erimiş maden(ler) gibidir.
47- (Zebanilere): “Tutun onu (o günâhkârı) da.” (denilir), “Sürükle-yerek (gitmek istemediği için) cehennemin tâ ortasına götürün.”
48- “Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azabından dökün.”
49- Tat (o azabı). Çünkü sen, (evet iddianca) sen çok ulu, çok şerefli idin.
F- Sûre-i Nebe' Âyet: 21- Şüphesiz ki cehennem bir pusudur. (Mü'min ve kâfir herkes o pusuya uğramaya mecburdur. Mü'minler oradan cennete geçerler, kâfirler onun içine düşerler.)
22- Azgınların (kâfirlerin) dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir.
23- Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklar.
24- Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmayacaklar.
25- Sadece bir kaynar su, bir de irin (içeceklerdir).
G- Sûre-i Ğâşiye Âyet: 6- Onlar için “Dari' ” dikeni (hayvanların dahi yemediği bir dikenin adıdır. Dikene benzer ateşten bir ağaçtan) başka bir yiyecek yoktur.
7- Ki o, ne semirtir (doyurur), ne de açlığı giderir.
H- Sûre-i Tebbet Âyet: 1- Ebû Leheb'in iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helâk oldu) ya.
2- Ona ne malı, (babasından miras kalan malı) ne kazandığı faide vermedi (kendisinin malı da).
3- Alevli bir ateşe girecek o.
4- Karısı da: (Hem) odun hamalı olarak!
5- (Karısının) Boynunda bükülmüş bir ip de olduğu hâlde.
Not: Şuarâ sûresinin 214'üncü âyeti nâzil olduğu zaman Resûl-i Ekrem (sav) en yakın akrabasını açıkça dine dâvet etmişti. Amcası Ebû Leheb ağzını bozmuş, “Bizi bunun için mi çağırdın?” demişti. Bunun üzerine bu sûre nâzil oldu. “İki eli kurusun.” demekten murad, mecazen kendisi kahrolsun, demektir. Filhakika “Bedir” vak'asından birkaç gün sonra kabarcıktan ölmüş, naşı üç gün evinde kalmış, kokmuş, Sudanlılardan ücretle tutulan adamlar tarafından kaldırılıp gömülmüştür. Ailesi Ümm-i Cemil denilen ve Ebû Süfyân'ın hemşiresi olan o kadın, Resûlullah'ın (sav) geçeceği yerlere, yollara diken atardı. Tabi bu dikenleri hamallık yaparak boynuna attığı ip ile sürükleyerek veya oduncular gibi boynuna bağlıyarak getirip güzergâh-ı saadete saçardı. Tâ ki Resûlullah'a batsın da ezâ versin diye. Tabi bu hâli gündüz değil gece yapardı. İşte bu sebepten dolayı cehennemde boynunda bükülmüş ipinin aynısı ile cezalanacaktır. Boynuna ateşten sicim gibi bir halka geçirilerek ceza görecektir. Çünkü Resûlullah buyurmuştur ki, اَلْجَزَاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ “El ceza min cins-i amel” (Her ceza kendi cins-i amelinden olacaktır.) Cehennemde cezaların kendi cins-i amellerinden olacağı, bu âyet-i kerimeden istidlâl olunduğu gibi, daha birçok hadis-i şerifler de bu meyanda olup, delil-i Muhammediyedir.
32.2.1. Ehl-i Nârın En Hafif Azabı
Buharî Hadis No: 2055- Numân ibn-i Beşir'den (ra) rivâyete göre, Hz. Numân, Resûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: “Kıyâmet gününde, ehl-i cehennemin azab cihetiyle en hafif ceza göreni o kimsedir ki, onun iki ayağı altının çukurlarına iki ateş parçası konulacak, bunların tesiriyle onun beyni bakır tencere ve kumkuma gibi kaynayacaktır.”
Resûl-i Ekrem'in amcası Ebû Talib, hayatı boyunca Resûl-i Ekrem'e pek büyük hizmetlerde bulunmakla beraber, her nasılsa iman etmeden vefat etmiş bulunduğundan, azaba müstahak bulunuyordu. Ancak Resûl-i Ekrem hakkında sebkeden himayekârâne hizmetlerin mükâfatı olarak yukarıdaki hadiste bildirilen en hafif bir azab ile cezalandırılacaktır.
Buharî Hadis No: 2056- Ebû Hüreyre'den (ra) rivâyete göre, Nebi (sav): “Hiçbir kişi cennete giremeyecektir; ancak o, dünyada günâh işlediyse muhakkak cehennemdeki makamını görecektir. Tâ ki cennete girdiği zaman bu nimete ziyade şükür edeler. Hiçbir kişi de cehenneme giremeyecektir; ancak o, dünyada sevab işlediyse cehenneme girmezden önce muhakkak cennetteki ebedî makamını görecektir. Tâ ki (cehennemde bulunduğu müddetçe) cennetteki makamına mütehassir olsun. (Cehennem azabını iyice tatsın.)”
32.2.2. Ümmet-i Muhammed'in Günâhkârlarının Cehennem-deki Azabının Küffar Gibi Olmayacağı
Taberâni'nin Evsat'ında mervi: “Cehennem sıcağının ümmetime tesiri, ancak hamam sıcağının tesiri gibidir.” hadis-i şerifine göre; azaba dâhil olan mü'minler, küffar misilli muhalled olmayacakları gibi, küffara has vaid-i İlâhi olan “Onların derileri ateşte yanıp piştikçe azab duysunlar diye onlara bedel, tazelenmiş başka deriler veririz.” (Sûre-i Nisâ Âyet: 56) Âyet-i kerimesinin hükmü altında olmazlar mânasıdır. Bu hadise göre; kâfir ile mü'min-i fâsıkın yanmaları beynindeki fark, birinin odun gibi yanması, diğerinin ise hamam halvetinde pek ziyade bunalıp muazzeb olması kabilindendir. Yalnız Ebû Bekir-i Sıddık'tan (ra) mervi olan bu hadisin isnadında bir dereceye kadar zaaf vardır.
32.3. EHL-İ CEHENNEMİN AZABININ ÜZERLERİNDEN NE KALDIRI-LACAĞI VE NE DE HAFİFLETİLMESİNİN MÜMKÜN OLACAĞI VE ÖLÜMÜN DE OLMAYIP KURTULAMAYACAKLARI
Sûre-i Fâtır Âyet: 36- O küfredenler(e gelince): Cehennem ateşi de onlarındır. Öldürülmezler ki ölsünler, (cehennemin) azabından (velev) bir kısmı onlardan kaldırılıp hafifletilmez de. İşte biz küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırırız.
32.4. CEHENNEM EHLİNİN CEHENNEMDEN KURTULMAK İÇİN ALLAH'A YALVARMALARIN ASLÂ FAİDE VEREMEYECEĞİ
Sûre-i Fâtır Âyet: 37- Onlar (kâfirler) orada (şöyle) bağrışırlar: “Ey Rabbimiz! Bizi çıkar. Yapmış olduğumuzdan bambaşka iyi amel (ve hareketler)de bulunacağız.” Size iyice düşünecek kimsenin düşünebileceği, öğüt kabul edebileceği kadar ömür vermedik mi? Size (azab ile) korkutan (peygamber yahut kitap, bazılarına göre akıl yahut ihtiyarlık yahut hısımların ölümü) da gelmişti. Şimdi tadın (o azabı)! Artık zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.
32.5. CEHENNEM EHLİNİN SIFATLARI VE ONLARI CEHENNEME ATAN SEBEPLERİN NELER OLDUĞU
A- Sûre-i A'râf Âyet: 176- Eğer dileseydik onu bu (âyetler)le yükseltirdik. Fakat o, yere (dünyaya yahut alçaklığa) saplandı, hevâsına uydu. Artık onun sıfatı o köpeğin hâli gibidir ki; üstüne varsan dilini sarkıtıp solur, yahut kendi hâline bıraksan yine dilini uzatıp solur. İşte âyetlerimizi yalan sayanlar güruhunun sıfatı budur. Artık sen (Habibim) kıssayı (onlara) anlat, belki iyice düşünürler.
(Köpeklerde ter bezi olmadığı için sıkıntılarını ve yorgunluklarını ancak solunum yolu ile izâle ederler. Bunun içinde hep “keh... keh...” eder dururlar. Kâfirler inanmadığı için, onlara ne söylersen söyle, hep işleri tekfir ve isyandır. Onları “Ha korkutmuşun, ha korkutmamışsın.” ikisi de müsavidir. Çünkü inanmamışlardır, mânası ile misal irad edilmiştir.)
179- Andolsun ki biz cinn ve insten birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalbleri vardır, bunlarla idrak etmezler; gözleri vardır, bunlarla görmezler; kulakları vardır, bunlarla işitmezler. Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin tâ kendileridir.
B- Sûre-i Müddessir Âyet: 39- Ancak sağcılar (mü'minler) böyle değil (taatle ipoteklerini çözmüşler, kurtulmuşlar).
40- (Onlar) Cennettedirler. Soruşurlar.
41- Günâhkârları(n hâllerini).
42- “Sizi cehenneme sokan nedir?”
43- (Günâhkârlar) Dediler (derler): “Biz namaz kılanlardan değildik.” (Farz olan namazları. Bunlar kâfirlerin fer'i mükellefiyetlerinden de mesûl olacaklarına delildir. Namazın farz olduğuna itikad etmezdik.)
44- “Yoksula yedirmezdik.”
45- “Biz de (bâtıla, Allah'ın âyetleri aleyhinde yersiz lâflara ve yalanlara) dalanlarla beraber dalardık.”
46- “Ceza (ve hesab) gününü de yalan sayardık.”
47- “Nihâyet bize ölüm gelip çattı.”
50,51- Sanki onlar arslandan ürküp kaçan vahşi merkeblerdir!
32.6. CEHENNEMİN YAKACAĞI MADDENİN İNSAN İLE TAŞ OLDUĞU, BU ATEŞTEN EHL-İ İMANIN NEFSİNİN VE NESLİNİN KURTULMASI İÇİN MÜCADELE VERMESİNİN EMROLUNDUĞU, CEHENNEMDE AZABA MEMUR MELEKLERİN BULUNDUĞU VE CEHENNEMİN NE OLDUĞU
A- Sûre-i Tahrim Âyet: 6- Ey iman edenler! Gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki onun yakacağı insanla (kâfirlerle) taştır (kibrit taşı, kükürt). (O ateşin) üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler (cehennem zebanileri) vardır (memurdur), ki onlar Allah'ın kendilerine emrettiği şeylere aslâ isyan etmezler, neye de memur edilirlerse yaparlar.
B- Sûre-i Müddessir Âyet: 26- Onu Sekar'a (cehenneme) soka-cağım Ben.
27- Sen biliyor musun, cehennem nedir?
28- Hem (bedeninden hiçbir eser) bırakmaz (hepsini helâk eder), hem yine (eski hâline getirip aynı azabı yapmaktan) vazgeçmez o.
29- İnsana çok susamıştır.
30- Üzerinde on dokuz (melek) vardır (Adet yahut sınıf yahut saf. Bu âyetin nüzulünü istihza eden Ebû Cehil ve arkadaşlarına karşı aşağıdaki âyet nâzil olup, istihzalarına cevap verilmiştir).
31- Biz o ateşin bekçi(lik)lerine meleklerden başkasını memur etmedik. Sayılarını da küfredenler için -başka değil- ancak bir fitne (kâfirleri şaşırtacak bir şey, imtihan mevzuu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler sağlam bilgi edinsin(ler). İman edenlerin de inançları artsın. (Hulâsa), hem kendilerine kitap verilenler, hem mü'minler (bu hususta) şüpheye düşmesin(ler). Kalblerinde maraz bulunanlarla (şek yahut nifak erbâbıyla) kâfirler (Mekke kâfirleri, müşrikleri) dahi “Allah bu (adet)le, misal olarak, neyi murad etmiş?” desin(ler). İşte Allah, kimi dilerse böylece şaşırtır, kimi de dilerse doğru yola getirir (kendi ihtiyarıyla). Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. O, insan(lar) için öğütten başkası değildir. (O cehennem yahut zebanilerin adedi insanlar için bir öğütten başkası değildir.)
32.7. İNSAN VÜCUDUNUN CEHENNEM ATEŞİNE KARŞI REHİN (İPOTEK) OLUNDUĞU, SÂLİH AMELLERLE BU İPOTEĞİ ÇÖZENLERİN CENNETE, ÇÖZEMEYENLERİN DE CEHENNEME GİDECEKLERİ
Sûre-i Müddessir Âyet: 38- Her nefis, kazandığı (kesb-u ihtiyar ettiği) şey mukabilinde bir rehindir. (Ateşle muahaze olunacaklardır. İndallah mevkuf ve mesûldür.)
39- Ancak sağcılar (mü'minler) böyle değil. (Çünkü onlar taatle ipoteklerini çözmüşler, kendilerini kurtarmışlardır.)
40- (Onlar) Cennetlerdedirler. Soruşurlar.
32.8. EHL-İ KÜFRÜN CEHENNEMDE EBEDÎ KALACAĞI, MUVAH-HİDLERİN (İMAN EDEN GÜNÂHKÂRLARIN) İSE CEZASINI ÇEKTİKTEN SONRA CEHENNEMDEN ÇIKACAKLARI
A- Sûre-i Hûd Âyet: 107- Gökler ve yer durdukça orada ebedî kalıcıdırlar. (Âhirete mahsus olan gökler ve yerdir ki, devamları müebbeddir.) Rabbinin dilediği (müddet) başka (Muvahhidlerden fâsık olanlar cehennemde cezalarını çektikten sonra oradan çıkarılacaklardır). Çünkü Rabbin ne dilerse hakkıyla onu yapandır.
108- Mesud olanlara gelince; onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği müddet müstesna olmak üzere (yani muvahhid olan fâsıkların cehennemde görecekleri ceza müddeti. Onlar ancak bu zamanın ikmâlinden sonra cennete gireceklerdir), gökler ve yer durdukça onlar orada ebedî kalıcıdırlar. (Bu), bir lütf-u ihsandır ki (tükenip) kesilmesi yoktur.
B- Sûre-i Beyyine Âyet: 6- Hakikat, Kitaplılar'dan olsun, müşrik-lerden olsun, bütün o küfredenler cehennem ateşindedirler. Onun içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü de onların kendileridir.
32.8.1. “Lâ ilâhe illallah” Tevhidi ile Gidenin Mutlaka Ehl-i Cennet Olduğu
Buharî Hadis No: 617- Ebû Zerr(-i Gıfâri)den (ra), şöyle rivâyet edilmiştir: Ebû Zer hazretleri demiştir ki: Resûlullah (sav): “Bana Rabbim tarafından (sefâretle) gelen Cibril, (bir kere daha) geldi ve ‘Ümmetimden her kim Allah-u Teâlâ'ya hiçbir şeyi (uluhiyyette ve havas-ı sububiyyette) ortak tanımayarak ölürse, o kimse cennete girer.’ diye haber verdi.” buyurdu. Ben: “(Yâ Resûlallah!) O adam zina ettiği ve sirkat eylediği hâlde (yine cennete girer) mi?” diye sordum. Resûl-i Ekrem: “(Evet) Zinâ ettiği ve sirkat eylediği hâlde de (cennete girer).” diye cevap verdi.
Bu hadisin hulâsaten hükmü meâli;
1. Ehl-i şirkin birisi “Lâ ilâhe illallah” der ve ölünceye kadar şirk koşmazsa cennete dâhil olur, demek olur. Çünkü şirk koşmadan ölen kimsenin hakkında tebşir buyrulmuştur.
2. Muaz ibn-i Cebel'i Peygamberimiz (sav) Yemen'e vali gönderirken buyurmuştur ki: “Ey Muâz! Yemen'e vardığında yanına ehl-i Kitab gelerek sana muhakkak ‘Cennetin miftahı nedir?’ diye soracaklardır. Sen onlara cevaben: ‘Lâ ilâhe illallah cümlesi şerifidir. Lakin bu kelime-i tevhid cennetin dişsiz bir anahtarıdır. Eğer sen cennetin kapısı önüne dişli bir anahtarla gider isen cennet sana açılır, yoksa açılmaz.’ diye cevap ver.” buyurmuştur.
Mezkûr tevhid anahtarının dişleri amel ve seyyiattan ictinab kabul edilmiş olup, mücerret “Lâ ilâhe illallah” demekle cennete vusûlün ancak seyyiatlar miktarınca yandıktan sonra mümkün olabileceği birçok ehâdis-i Nebevîyye ile sabit olduğundan, her hâlde ve her hâlde bu tevhide istinad eden kalbî hayata sahip her ehl-i imanın, âhir mutlaka cennete dâhil olup, cehennemde muhalled kalmayacağına delâlet eder.
32.8.2. Mü'minin Ebedî Olarak Cehennemde Kalmayacağı
Ebû Saîd-i Hudrî'den (ra), şöyle demiştir: Nebî-i Muhterem (sav) buyurdu ki: Ehl-i cennet cennete, ehl-i Dûzah Dûzah'a girdikten sonra Allah-u Teâlâ Azze ve Celle: “Kimin kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca iman varsa (ateşten) çıkarınız!” diye ferman buyuracaktır. Bunun üzerine (bu gibiler) simsiyah kesilmiş oldukları hâlde çıkarılıp nehr-i hayat (Yahut nehr-i hayâ yahut da nehri hayâ) içine atılacaklar ve (orada) sel uğrağında kalan yabani reyhan tohumları nasıl (süratle) biterse öylece biteceklerdir. Görmez misin, bunlar (ne güzel) sapsarı olarak (ve iki tarafına) salınarak sürer.
32.8.3. Cehennemde Yandığına Alâmetleri Olan Kimseler
Buharî Hadis No: 2054- Enes ibn-i Mâlik'ten (ra) rivâyete göre, Nebi (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir kısım halk kendilerine cehennem ateşi dokunduktan sonra simaları kırmızımsı siyah bir renkte olarak cehennemden çıkıp cennete girecekler de bunları ehl-i cennet, cehennemlikler diye çağıracaklardır.”
32.9. CEHENNEM EHLİNİN CEHENNEMDE İBLİS (ŞEYTAN) İLE MURAFAA OLMALARI VE MÜCRİMLERİN NEDÂMET HÂLLERİ
A- Sûre-i A'râf Âyet: 38- (Allah) Diyecek: “İns ve cinden sizden evvel geçmiş ümmetler arasında siz de girin bu ateşin içine.” Her ümmet girdikçe (kendisine uyup saydığı) hemşiresine (kendi dindaşına, Yahudiler Yahudilere, Nasrâniler Nasrânilere, Sabiiler Sabiilere... Yani tâbi olanlar elebaşlarına) lânet edecek.
Nihâyet hepsi birbiri ardınca oraya girip toplanınca da sonrakiler için: “Ey Rabbimiz!” diyecek, “İşte bizi bunlar saptırdılar. Onun için bunlara ateşten katmerli azab ver.” Buyuracak ki: “Herkes için katmerli, iki misli (ileri gelenlere hem kendi küfürlerinden, hem başkalarını saptırdıklarından, tâbi olanlara da hem kâfir olduklarından, hem sapkın ruesayı körü körüne taklit ettiklerinden dolayı) şu kadar ki siz (bunu) bilmezsiniz.”
39- Onların evvelkileri de sonrakilerine: “Sizin bize karşı hiçbir üstünlüğü(nüz) yoktur. O hâlde ne kazanmış idiyseniz karşılığı olan azabı tadın!” dedi (diyecek).
B- Sûre-i İbrahim Âyet: 21- Hepsi toplanıp Allah'ın huzuruna çıkarlar da zayıflar o büyüklük taslayanlara: “Biz sizin tebaanız (aveneniz)dik. Şimdi siz Allah'ın azabından (cüz'i) bir şeyi olsun bizden uzaklaştırıp defedebiliyor musunuz?” derler. Onlar da: “Eğer” derler, “Allah bize hidâyet verseydi, biz de size elbette doğru bir yol gösterirdik. Şimdi bizler sızlansak da, katlansak da birdir. Bizim için sığınacak hiçbir yer yoktur.”
22- İş olup bitince (İlâhi hükümler yerini bulunca ehl-i cennet cennete, ehl-i cehennem, cehenneme girince) şeytan der ki: “Şüphesiz Allah size sözün doğrusunu söyledi. Ben de size vaad ettim (Bâtıl vaatte bulundum. ‘Ba's yoktur, hesab yoktur, olsa bile putlarınız sizi kurtarır.’ dedim). Ama size yalancı çıktım. Zaten benim, sizin üzerinizde hiçbir hükmüm, nüfuzum da yoktu. Yalnız ben sizi çağırdım, siz de bana hemen icabet ettiniz. O hâlde kusuru bana yüklemeyin, kendinizi kınayın. (Benim size düşman olduğumu Allah Teâlâ bildirmişti.) Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Esasen beni evvelce (Allah'a) ortak tutmanızı da muhakkak tanımamıştım ya! Zalimlerin, (evet) onların hakkı elbette pek acıklı bir azabdır.”
C- Sûre-i Fussilet Âyet: 29- O küfredenler (cehennemde): “Ey Rabbimiz! Cinden ve insandan bizi saptıranları göster bize de, onları ayaklarımız altına alalım. Tâ ki en aşağı (tabaka)da kalanlardan olsunlar.” dedi(ler, diyecekler).
32.10. CEHENNEMİN HİÇ KİMSEYE GİZLİ KALMAYACAĞI, HERKESİN ONU MUTLAKA GÖRECEĞİ; ASİLERİN CEHENNEME GİRECEĞİ, MUTÎLERİN İSE MUTLAKA CENNETE GİRECEĞİ
Sûre-i Nâziât Âyet: 36- O alevli ateş (cehennem), görecek (her) kimseye apaçık gösterildiği (zaman).
37- Artık kim haddi aşarak küfretmiş.
38- Dünya hayatını tercih eylemiş ise.
39- İşte o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir.
40- Ama kim Rabbinin makamından korktu, nefsini hevâ (ve hevesin)den alıkoyduysa.
41- İşte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin tâ kendisidir.
32.10.1. Cennet ve Cehennemin Yerleri
Cennetler yedi kat semânın fevkinde, Arş-ı İlâhinin tahtında bulunmaktadır. Cehennemler de yedi kat yerlerin altındaki binihaye fezada bulunmaktadır.
Vaktiyle Yahudilerden bazıları Hz. Ömer'den sual etmişlerdir: “Cennetin eni o kadar geniş olursa cehennem nerede bulunacak?” Hz. Ömer de (ra): “Gece geldiği zaman gündüz nerede bulunur ve gündüz olunca gece nereye gitmiş olur?” diye cevap vermiş, onlar da: “Evet! Tevrat'ta da bunun bir misli vardır.” diye itirafta bulunmuşlardır.
Böyle bir sual, Hirakl tarafından vuku bulmuş; Resûl-i Ekrem Efendi-mizin de böyle cevap vermiş olduğu da rivâyet edilmiştir. Bu fezanın hududunu tayin etmek mümkün değildir. Bunun için güneşin tulûu ve gaybı misali, cennetler bu hilkat-ı semâvatın üstünde ve fevkinde, cehennemler de kürre-i arzın altındaki fezalarda bulunuyor. Bunu kim istib'ad edebilir? Bugün fennin terakkisi de fezaların gayr-i mütenâhi olduğunu göstermektedir. Güneşin ziyası bizim küremize sekiz on dakika içinde geldiği hâlde, fezada öyle yıldızlar var ki, ziyaları bizlere binlerce sene içinde ancak gelip kavuşabiliyor. Artık saha-i fezanın genişliğini, erbâb-ı akıl iyi düşünüp ona göre cennet ve cehennem mahalli hakkında fikir sahibi olabilir. Cennetlerin ve cehennemlerin halk edilmiş ve mevcut bulunduğuna iman etmek kâfidir. Cennetler ve cehennemler de Allah-u Teâlâ'nın âlemlerinden bir âlemdir. Çünkü Allah “Rabbü'l-Âlemîn'dir”, bütün Âlemlerin Rabbidir. İşte cennet ve cehennem de bu gördüğümüz kürreler gibi bir âlemdir. Onları görmeye bizim rü'yetimiz kifâyet etmiyor.
32.11. CEHENNEMİN YEDİ KAPISI OLDUĞU
Sûre-i Hicr Âyet: 43- “Şeksiz şüphesiz onların topuna vaad olunan yer cehennemdir.”
44- “Onun yedi kapısı, onlardan her kapının (onlara) ayrılmış birer nasibi vardır.”