YEDİNCİ BÖLÜM: VEDİA BAHSİ

7.1. VEDİANIN RÜKNÜ VE SÛRET-İ İN'İKADI

Vedianın (îdaın) rüknü, icab ve kabuldür. Beldenin örf ve âdetine göre akd hususunda âkid yapanlardan sarf edilen sözlerdir. Bu, icab ile sarahaten veya delâleten de olabilir.


Mesela bir kimse bir şahsa hitaben: “Şu malımı, sana îda ettim.” veya “Emanet eyledim.” deyip de o şahıs da “Kabul ettim.” dese, aralarında sarahaten icab ve kabul ile îda gerçekleşir. Bir dükkâncıya “Şu malımı sana vedia ettim.” dese de, dükkâncı da bunu işitip gördüğü hâlde sükût etse, bu da delâleten kabul olmuş olur.


Bir de delâlet-i kavliye ve delâlet-i fiiliye vardır. Bir dükkâna emânet edildiğini söylemeden, dükkâncı bunu “Vedia olarak kabul ettim.” dese, delâlet-i kavliye olur. Malı bırakan kimse hiçbir söz söylemeden giderken dükkâncı da bunu görüp sükût etse, delâlet-i fiiliye yolu ile vedia olmuş olur. Bu vedia bir kişiye bırakılmakla olduğu gibi, birkaç kişiye de bırakılarak vedia mün'akid olur.


Vedialarda icab ve kabul, âkidlerin yazı yazmalarıyla ve dilsizlerin mahud işaretleri ile de olabilir. Vedia, kabil-i taksim olan bir mal olur ise, onu zayi edenler kendi hisselerine düşeni öderler. Kabil-i kısmet olmaz ise, en son giden şahsın ödemesi zaruridir. Vediayı kabul etmeyen kimse hiçbir sûretle tazmine mecbur olmadığı gibi, habersiz bırakılan bir malın zayiinden de aslâ zâmin olmaz.


7.2. VEDİANIN ŞARTLARI


1. Vedia edilen bir malın muhafaza edilmesinin mümkün olmasıdır. Binâenaleyh kuşun, hayvanın firarının, denize düşüp çıkarılması mümkün olmayan bir malın îdaı sahih değildir.


2. Vediayı veren ile alanın âkıl ve mümeyyiz olması şarttır. Bâliğ olması şart değildir. Mecnun ve gayr-i mümeyyiz bir çocuğun vediaları gibi. Fakat mahcur olan mümeyyiz bir çocuğun vediayı kabul etmesi sahih değildir. İmâm-ı A'zam ile İmâm Muhammed'e göre helâkından da mes'ul değildir. İmâm Ebû Yusuf'a göre mesuldür. İstihlâk ettiği vedia, köle veya câriyeden ibaret olur ise bil-icma tazminat lâzım gelir. Bu hususta İmâm-ı Şâfii'nin ictihadı, İmâm-ı Ebû Yusuf'un ictihadı gibidir. Mahcur mümeyyiz bir çocuğun ölümünde dahi tazminat yaptırılamaz. Ancak büluğdan sonra bu malın elinde bulunduğu tespit ve ispat edilir ise tazmin ettirilir. Mahcur mümeyyiz çocuk bir kimsenin malını kendi kendine alıp helâk eder ise tazmine mecbur olur. Başka bir mahcur çocuğa verildiğinde de ikisinden birisi tazminatta bulunur.


3. Vedia alan ve veren kimselerin hür olmaları şart değildir.


7.3. VEDİANIN HÜKÜMLERİ


Vediaları kabul etmek hıfzına muktedir olan kimselere göre müstehabdır, müstahsendir. Güzel bir icma-i ameldir. Vedia, kabul eden için elinde hukuken hıfzı icab eden bir emânettir. Emanetlerin hükümlerine tâbidir. Vedianın, aynı zamanda akdi lâzım değildir. Diledikleri zaman bu akdi fesh edebilirler. Hıfz için ücret takdir edildiğinde ise akid günü bitmedikçe, bu akdi ikisinden berisi fesh edemez.


Mâlikilerce vediayı hıfz eden kimse bir ücret talep edemez. Meğerki vediayı bir ücret mukabilinde hıfz eder takımından olsun veya örf âdet ücretle olsun.


Hanbeli fukahasının beyanına nazaran vedia, âkidlerden birinin savtıyla, tecennün etmesiyle münfesih olacağı gibi, mudiin azliyle de münfesih olur. Bu azli, vediayı hıfzedenin bilmesi lâzımdır. Vediayı muhafaza eden de azledilebilir. O zaman vedia elinde sırf emânet bulunmuş olur.


Bu fesih hâllerinde vedianın sahibine veya onun vekiline veya resûlüne iade edilmesi lâzımdır. Aksi takdirde gasb olur.


Müstevda (vediayı muhafaza eden kimse), vekile ve sahibine karşı başkasının huzurunda olur ise “Bende vedia yoktur.” demekle, İmâm Ebû Yusuf'a göre tazmin lâzım gelmez. Fakat ne sahibine ve ne de vekiline karşı bu sözle zâmin olur.


Vediadan husûle gelecek menfaatler, vedia sahibine âittir. Binâenaleyh emânet olan bir hayvanın yavrusu, sütü ve yünü sahibinindir. Bunlar da muhafaza edilir. Bozulacak şeyleri hâkime müracaat ederek satar, bedellerini hıfz eder. Satmayıp da bozulduğu takdirde mesul değildir. Vediadan mütevellid olmayan menfaatler, muhafaza edene âittir. İcare vermekten mütevellid menfaatler gibi. İmâm-ı A'zam'a, İmâm Züfer'e, İmâm Muhammed'e göre ise asıl, vedia sahibine âittir. Kazanç da tasadduk olunur. Bazı fukahaya göre bu muamele fasittir. İmâm Mâlik'e göre menfaat sahibine verildiği takdirde müstevdia helâl olur. İmam Ebû Yûsuf'un da kavli budur. Diğer bir cemaate göre de hem vedia, hem de kazanç vedia sahibine âittir. Diğer bir cemaate göre de vedia sahibi, vedia ile kazançtan birini almakla muhayyerdir, hangisini kârlı görürse onu alır. Fâsit muamele diyenler için elde edilen menfaatin infak edilmesi gerekir.


7.4. VEDİAYA ÂİT MUHTELİF BİLGİLER


Vediayı kabz eden, muhafazası ile mükelleftir. Vediaları kendilerine has yerlerde muhafaza etmek zaruriyetindedir. Aksi takdirde tazminle mükelleftir. Vediayı izinsiz olarak uzak yerlere götüremez. Meğerki böyle bir şart konuşulmamış ola. Şu kadar ki yolun emin olması lâzımdır. Götürmeye mecbur ise götürebilir. Bunda da tazminat gerekmez. Ehli ile giderken de götürebilir. Zaruriyet olmadıkça yalnız giderken götüremez, telefinden mesul olur. Bu, İmâm-ı A'zam'a göredir. İmâm Ebû Yusuf'a göre gidecek yer uzak olursa, zayiinden sorumludur. İmâm Şâfii'ye göre ise yol uzak olsun yakın olsun, vediayı alıp başka beldeye götüremez. Müstevda vediayı defnedip de telef etse, işaret koymuş ise zâmin olmaz ve illâ olur. Sahraya defnederse, herhâlde mesul olur. Bekçisiz bırakılması, örfen sabit olan bir yerden, mesela dükkândan bir vedianın alınmasına zamân (tazmin) lâzım gelmez. Fakat bekçinin bırakılması esas iken bırakılmaz ise zamân lâzım gelir.


Müstevda, vediayı bizzat muhafaza edeceği gibi emini bulunduğu herhangi bir kimse vasıtasıyla da hıfz edebilir. Velev ki bu emin kendisinin ailesinde bulunmasın. Hatta o emin dahi vediayı kendisinin eminine muhafaza ettirebilir. Bu, İmâm Muhammed'in kavlidir. Fetva da bu vechiledir. Binâenaleyh müstevda, vediayı emin olan zevcesine, kölesine, aylık veya senelik ecirine ve hıfza kadir olan küçük oğluna hıfz için teslim edebilir. Kezâlik emini olan vekiline veya ebeveynine de teslim edebilir. Artık telefi hâlinde de ne muhafazaya memur olana ve ne de eminine tazminat gerekmez. Diğer bir kavle göre bu emin, müstevden ailesinde veya ailesi yerinde bulunmalıdır. Bu şarttır. Böyle olmaz ise tazmin etmekten kurtulamaz.


İmâm Şâfii'ye ve Mâliki mezhebine göre müstevda, vediayı eminine îda edemez. Ederse telefi takdirinde zâmin olur. Yalnız Şâfii hazretlerine göre malı muhafaza eden, gözünden ayırmamak şartıyla vedia hususunda başkasından istianede bulunabilir.


Müstevda, vediayı izne veya bir özre müstenid olmaksızın emini olmayan bir şahsa kasden îda edemez. Aksi takdirde telefinden zâmin olur. İkinci şahıs mesul olmaz. Bu, İmâm-ı A'zam'a göredir. İmâmeyn'e göre ise her ikisi de mesul olur. Vediayı veren tazminde ikisinden birinde muhayyerdir. Velev ki ikinci şahsın telefte kusuru olmasa dahi. Fakat bir özre mebnî emine vermeğe mecbur olduğunda, zamanı gelince istemez de eminin elinde telef olur ise İmâm Muhammed'e göre; müstevda mesul olur. Özür zâil olduğu hâlde geri almaz ise İmâm-ı A'zam'a göre telefinden müstevdae zamân lâzım gelmez. Bir vedia, müteaddit kişilere birden îda olunduğunda kabil-i kısmet olan vedialar ise hisseleri nispetinde hıfz ederler, değil ise ya birisi diğerlerinin izni ile muhafaza eder veya her birinin yanında muayyen bir gün kalması sûretiyle hıfz ederler. Bu mesele İmâm-ı A'zam'a göredir. İmâmeyn'e göre ise vedia, kabil-i kısmet olsun veya olmasın, bunu müstevdalardan herhangi biri, diğerlerinin izni ile muhafaza edebilir.


Müstevda, vediayı sahibinin izniyle istimâl edebileceği gibi başkasına icar, iâre, rehin, hibe, bey'i ve teslim veya alacağına mahsub dahi yapabilir. Aksi takdirde kendisine muhtelif vechile zamân lâzım gelir. İstimâlde telef olur ise müstevda zâmin olur. Fakat icar, iâre, rehin, hibe, bey'i ve teslim hâllerinde vuku bulacak teleflerde vedia sahibi muhayyerdir. Dilerse müstevdaya, dilerse ikinci şahıslara ödettirir.


İcarda ve iârede icar edenin ve iârede bulunanın sû-i taksiri yok ise müstevda bunlara rücû edemez. Rehinde ise mevcut olan rehini vedia sahibi rehin edilenden alır, değil ise müstevdaya tazmin ettirilir. Müstevda ise mürtehine tazmin ettiremez. Bilâ izin satılıp teslim edildikten sonra müşterinin elinde telef olsa, mudi yine muhayyerdir. Dilerse müstevdaa ödetir. Dilerse müşteriye ödetir. O da müstevdaa rücû edemez.


Vedia, müstevda tarafından alacağına mahsub olmak üzere ahz ve zabt edilse bakılır: Eğer vedia aynen mevcut ise bunu alır. Fakat müstehlek olup alacak cinsinden ise borç miktar ile takas hâsıl olur. Fazlası yok ise tazmine mahal kalmaz.


Müstevda vediayı bilâ izin başkasına îda edip de daha meclisten ayrılmadan vedia, taksirsiz telef olsa, hiçbirisine zamân lâzım gelmez. Teaddi ve taksir olur ise İmâm A'zam'a göre birincisine tazminat gerekir. İmâmeyn'e göre mudi muhayyerdir. İkisinden birine tazmin ettirilir.


Müstevda, vediayı yolculuk dolayısıyla başkasına îda edemez. Çünkü yolculuk bir özür değildir. Mâlikilere göre de îda edemez. Hanbeli fukahasınca müstevda, zayiinden korkmadığı takdirde vediayı alıp sefere götürebilir. Korkarsa sahibine red eder. Sahibi ve vekili yoksa hâkime teslim eder. Hâkime de teslimi müteazzir olunca bir sikaya îda eder.


Vedianın muhafazasında dermeyan edilen şartlara riâyet lâzım gelir. Bir beldede muhafazası şart kılınan bir vedia başka beldeye götürüldüğünde, zayiinden mesul olur. Bir hanede hıfz edilmesi şart koşulur ise bazı fukahaya göre başka bir hanede hıfz edilemez. Kuvve-i mücbire denilen yangın, sel vesâire afetlerle harap olan haneden başka haneye nakli caizdir. Ve burada zayiinden dolayı mesuliyet deruhte edemez. Meğerki teaddi ve kusur bulunsun. Müstevdaa vediayı bizzat hıfz etmekle mükellef iken zevcesine veya oğluna veya başka birisine vermekle mecburiyet hasıl olsa, bu nehiy muteber olamaz.


Vedianın sahiplerine iadede her hâlde eline teslim edilmesi şart değildir. Vedia, talep vukuunda mudinin emri olmaksızın hanesine, oğluna, kölesine veya ailesine red ve teslim edilse, müstabih olan kavle göre bu bir red, yani iade sayılmaz. Telef ve ziyaı hâlinde müstevdaya tazmin gerekir.


İmam Mâlik ile İmâm Ahmed'e göre müstevda, vediayı mudiin hanesinde nafakaları üzerine lâzım gelen ailesine özürsüz olarak da teslim eder. Mesul değildir.


İmam Şâfii'ye göre ise vedia bilâ özrin başkasına îda edilemeyeceği cihetiyle bunlardan birine red edilince, telefi hâlinde zamân lâzım gelir.


Vediaların sahiplerine iade masrafları ile nafakaya muhtaç olan vediaların nafakaları da sahibine âittir. Nafaka bırakılmayan vedianın telefinden mesul değildir. Hâkime müracaatla infakına izin ve ruhsat ister. Kiraya verilmesi mümkünse, icarı ile infakı temin edilir. Artanını, sahibi için hıfz eder. Veya vediayı satarak bedelini hıfz eder. Sahibi gâib olan vedianın, üç gün infakını müteakib satılır. Bu sarf edilen meblağı talep eder. Fazlasını talep edemez.


Hanbeli mezhebine göre müstevda, vedia olan hayvanı yemek ve içmekten mütevellid telef ederse mesul olur. Sahibi yem verme demiş ise mesul olmaz. Şu kadar var ki, haramdır.


Nefis ve mal korkusu hâlinde vedianın iadesi lâzım gelmez. Mesela mudi, vedia olan silâhını birini vurmak için isterse, müstevda vermeyebilir. Bundan sonra da telef vâki olsa, tazminat gerekmez. Vedia olan bir borç senedinin istirdad edilerek ödenmesi istenilmediği takdirde, o senetleri iade etmez.


Şâfii fukahasına göre müstevda, korkunç bir hastalığa ibtila olunca, vediayı sahibine veya vekiline red eder. Mümkün olmaz ise emin bir hâkime teslim eder. Bu da mümkün olmaz ise bir emine teslim eder.


Müstevdae bir cünun ârız olur ise, iyi olduktan sonra vedia mevcut ise iade edilir, yok ise ilerde taksiri olmadığını ispat etmek üzere kefil alınarak mecnunun malından tazmin ettirilir. İspat hâlinde iade olunur. Hanefi fukahasınca böyledir.


Mudi vefat edince vedia, vârislerine veya vasîsine ve dayinlerine ve bunların hiçbirisi yok ise beytü'l-mâl eminine verilir, bunlardan başka şahıslara verilemez, velev ki mudi o şahıslara verilmesini emir etmiş olsa dahi. Müstevda mudinin vârisi ise beytü'l-mâle veremez.


Mâliki fukahası diyorlar ki: Sahipleri meçhul olan vediaları müstevda, hâkimin iznini istihsal etmeksizin tasadduk, yani sadaka olarak dağıtabilir, hâkime teslim etmesi de caizdir.


Müstevda, kendisine bir mal îda edilmiş olduğunu, mûdinin iddiasına karşı inkâr etse, söz maalyemin müstevdaın olur. Bu hâlde müstevda, yemininden ictinab ederse veya vedia delillerle sabit olursa, müstevdaa ödemekle mükellef olur.


İmam Şâfii ve İmâm Ahmed'e göre de müstevda, vediayı delillerle almış olsa bile reddi hakkında sözü bilâ beyyine kabul olunur. İmâm Mâlik'e göre ise beyyine ile alınca, reddi hakkındaki sözü beyyinesiz kabul olunmaz.


HAKK'A DÂVET

NASİHAT-I İSLÂMİYYE