LUGAT A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
5.2.1. Orucun Yalnız Ümmet-i Muhammed'e Değil, Evvelki Ümmetlere de Farz Olduğu
Sûre-i Bakara Âyet: 183- Ey iman edenler! Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı. (Farz edildi) Tâ ki korunasınız. (Oruç, Hz. Âdem'den itibaren bütün ümmetlere tevcih edilmiş kadim bir mübarek ibadettir. Ehl-i Kitab onun günlerini ve adet-lerini tebdil ve tagyîr etmişlerdir. Perhiz yapmak gibi.)
5.2.2. Orucun Bir Ay Olduğu ve O Günlerde Oruç Tutamayan-ların Nasıl Hareket Edeceklerine Dâir Âyetler
Sûre-i Bakara Âyet: 184- (O) Sayılı günler(dir). Artık sizden kim (o günlerde) hasta yahut sefer üzerinde olur (ve orucu yemiş bulunur)sa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutar. İhtiyarlığından veyahut şifa bulması ümit edilmeyen bir hastalıktan dolayı oruç tutmaya) gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lâzımdır). Bununla beraber kim gönül isteği ile bir hayır yaparsa, işte bu onun için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız sizin hakkınızda (yemenizden ve fidye vermenizden) hayırlıdır, bilirseniz.
Not: Bir orucun fidyesi, günde bir fakiri doyurmaktır. Kim de bundan fazla hayır yapmak isterse, yani bir yoksuldan fazlasını doyurursa yahut fidyeyi artırırsa veya hem oruç tutar, hem fidye verirse kendi arzusuna bağlıdır. Şer'an memur değildir. Çünkü bir fidye, bir yoksulun bir günlük nafakasıdır. Oruç tutamayan bunu eda ederse vazifesini yapmış olur. Bundan ziyadesi isteğine bağlıdır. Bu âyet-i kerimede seferden yani yolculuk hâlinden bahsedilmektedir.
Sefer ve Müddeti: Sefer, mutedil bir yürüyüş ile üç günlük yoldur. Yani on sekiz saatlik bir mesafeye gitmektir. Mutedil yürüyüş ise yaya yürüyüştür ve kafile arasındaki deve yürüyüşüdür. Denizlerde de yelken gemileri ile havanın itidali muteberdir. Fukahadan bazı zâtlara göre sefer müddeti, on sekiz fersahlık bir mesafeden ibarettir. Bir fersah ise üç mil, her mil ise yirmi dakika sürecek olsa, on sekiz fersah 18 saat sürmüş olur. Sefer müddeti İmâm Mâlik ile İmâm Ahmed'e göre 16 fersah, yani 48 mildir. Bu mesafeyi süratli nakil vasıtaları ile en kısa zamanda varsalar dahi seferiyattan çıkılmaz. Zaman değil mesafe esastır ki, bu da doksan kilometredir.
185- (O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur'ân onda (ki kadir gecesinde Levh-u Mahfuz'dan sema-i dünyaya) indirilmiştir. (O Kur'ân ki) İnsanlara (mahz-ı) hidâyettir. Doğru yolun, hak ile bâtılı ayırdeden hükümlerin nice açık delilleridir. Öyleyse içinizden kim o aya erişirse (hazır olur, misafir olmazsa) onu (orucunu) tutsun, kim de hasta olur yahut bir sefer üzerinde bulunursa, o hâlde başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca (orucunu kaza etsin). Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez. (Bu kolaylığı istemesi) o sayıyı (kaza borcunuzu) ikmâl etmeniz, Allah'ı -sizi muvaffak buyurduğu o şeyden dolayı da- büyük tanımanız içindir. Olur ki şükredersiniz.
5.2.3. Orucun Başladığı ve İftar Olunacağı Vaktin Tayini ve Bu Arada Ne Sûretle Oruç Tutulacağı; İftardan İmsak Vaktine Kadar Yemenin, İçmenin, Cinsî Münasebette Bulunmanın Serbest Olduğu Hakkında Âyetler
Sûre-i Bakara Âyet: 187-Oruç (günlerinizin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl edildi. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libassınız. Allah nefislerinize karşı zaaf göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve Allah'ın hakkınızda yazdığını isteyin. (Yani evlen-mekten maksud olan tenasüle, üreyip türemeye hizmet edin.) (Bütün gece) Fecr(-i sadık) olan ak iplik kara iplikten size seçilinceye kadar (sabahleyin şafak sökünceye kadar, tan yeri beyaz iplik gibi ağarıncaya kadar) yiyin, için. Sonra geceye kadar (güneş batıncaya kadar. Bazılarına göre gurubdan sonra kızartı gidinceye kadar) orucu tamamlayın…
Not: İslâm'ın bidâyetinde yatsı namazını kıldıktan, uyuduktan sonra yemek, içmek ve kadınlara yaklaşmak câiz değildi. Bazıları yatsı namazından sonra zevcelerine yanaştı, fakat bilâhare nadim oldular. Bu âyetle, geceden itibaren oruç tutmak nesh olundu.
5.2.3.1. Orucun Şartları
Orucun farziyetine ve edasının farziyeti ile sıhhatine dâir şartlar vardır. Şöyle ki;
1. Oruç ile mükellefiyet için İslâm, âkıl, buluğ şarttır. Binâenaleyh bu vasıfları haiz olmayan bir şahıs için oruç farz değildir. Âkıl ve mümeyyiz olan bir İslâm çocuğunun orucu, bir nafile olarak sahih bulunur.
2. Orucun edasının farz olabilmesi için sıhhat ve ikamet şarttır. Binâenaleyh hasta veya misafir olanların bu hâlde oruç tutmaları icab etmez. Bunlar bilâhare kaza ederler.
3. Bir orucun edasının sahih olması için niyet ve hayız ile nifastan taharet şarttır. Binâenaleyh niyet edilmeksizin tutulan oruç, müctehidlerin cumhuruna göre şer'an muteber değildir. Âdet hâlinde veya çocuk doğurma hâlinde de tutulan oruç sahih değildir. Bİlâhare bu oruçlar kaza edilir.
5.2.3.2. Orucu Bozan Şeyler
1. Kasden yiyilip içilen ve oruca münâfî oldukları hâlde yapılan şeyler orucu bozarlar. Bunların bir kısmına yalnız kaza, bir kısmına da kaza ve keffaret lâzım gelir.
2. Unutularak bir şeyi yemekle, içmekle ve cinsî münasebette bulunmakla oruç bozulmaz. Bu hususta farz, vâcib ve nafile oruçlar müsavidir. Mâlikilere göre farz olan oruç bozulur. Keffaret değil, kaza lâzım gelir.
3. Uyku hâlinde bir şeyi yemek veya içmek orucu bozar.
4. Hata tarikiyle olan yiyip içmekle de oruç bozulur. Oruçlu olduğunu bildiği hâlde kasden olmayıp hata yolu ile yiyip içmedir ki, abdest alırken içerisine su kaçmak gibi hâllerdir.
5. Dişler arasından çıkan bir kan orucu bozmaz. Fakat tükürüğe galib olan kan veya müsavi olan kan içeriye giderse orucu bozar.
6. Gözyaşı veya yüz terinin tuzluluğu, bütün ağız içerisinde hissedilecek kadar miktarı, kişi oruçlu olduğunu bildiği hâlde yutarsa orucu bozar.
7. Oruçlu olan bir kimsenin oruçlu olduğunu hatırladığı hâlde, renkli bir ipliğin boyasının tükürüğe karışması neticesi yutulan tükürük de orucu bozar.
8. Dişler arasında nohut tanesi kadar büyük olan bir şey yutulur ise oruç bozulur.
9. Bir kay (kusuntu), kendi kendine ağız dolusu gelip içeriye yutulursa, İmam Muhammed'e göre bozar, İmâm Ebû Yusuf'a göre bozmaz. Fakat bu kusuntu ağız dolusu olup içeriye binefsihi avdet edecek olursa İmâm Muhammed'e göre bozmaz, İmâm Ebû Yusuf'a göre bozar. Ama içeriye kısmen veya tamamı girerse orucu bilittifak bozar.
10. Bir kay, kasden getirilince, eğer ağız dolusu ise orucu bilittifak bozar. Eğer noksan olursa İmam Muhammed'e göre bozar, İmâm Ebû Yusuf'a göre bozmaz. Bu gelen kayın taâm, su veya safra olmasına göredir. Balgam olduğu takdirde, İmâm-ı A'zam ile İmâm Muhammed'e göre bozmaz. Bu gibi hâllerde iftar etmeyip, bir zaruriyet olmadıkça iftar vaktini beklemek lâzımdır.
11. Öpmekle oruç bozulmayacağı gibi, mücerred bakmakla gelen meniden de oruç bozulmaz. Bir hayvana veya ölüye temas etmekle de oruç bozulmaz. Meğerki meni gele. O zaman bozulur. El ile hareket etmekle de, meni gelmedikçe oruç bozulmaz. Rüyada ihtilam hâlinde de oruç bozulmaz. Ailesinin elbisesi üstünden tutmakla menisi gelen kimse, zevcesinin cildinin hararetini hissetmiş ise orucu bozulur. Eğer etmemiş ise bozulmaz. Kezâlik bir kadın kocasının şehveti gelinceye kadar tutup bırakmamış olsa, yine orucu bozulmaz. Meğerki bu tutma kocasının arzusu ile ola, o zaman bozulur. Bu hareketler, öpme sûretiyle cereyan ederse, karıdan gelen yaşlık, erkekten gelen meni orucu bozar. İmâm Ebû Yusuf'a göre yaşlık değil, kadının lezzet duyması ile bozulur. İmam Muhammed'e göre bozulmaz. Okşamak, el tutuşmak, boyna sarılmak da öpme hükmündedir.
12. İstincada (büyük taharette) su, hukne mevziine kadar erişirse orucu bozar.
13. Buruna, kulağa akıtılan, dökülen, damlatılan ilaç orucu bozar. Kulağa kaçan su veya dökülen su orucu bozmaz.
14. Erkeğin ihline damlatılan su veya yağ, mesanesine kadar gitse de orucu bozmaz. Bu, İmâm-ı A'zam ile İmâm Muhammed'e göredir. Mesaneye kadar gitmeyip de ihlil içinde kalırsa bilittifak bozmaz. Fakat tenasül uzvundan olur ise, orucu bozar.
15. Su veya yağ ile ıslanmış bir parmağın ön veya arka tarafa sokulması, orucu bozar. Unutma hâlinde bozmaz. Vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp soğukluğu içeriye nüfuz eden bir su orucu bozmaz. Vücudun mesamatından içeriye nüfuz eden şeyler orucu bozmaz. Göze dökülen ilaç ve sürülen sürme de orucu bozmaz. Meğerki boğazda hissedilsin veya tükürükte görülsün, o zaman bozulur.
16. Oruçlunun kendi fiiliyle ağzından başka vücudun herhangi bir kısmından içerisine tamamen girdirilip gaip olan veya başkası tarafından girdirilip, vücudun salahına yarayan herhangi bir şey orucu bozar. Bu hususta içeriye giren şeye itibar olunur, gittiği mesleke itibar olunmaz. Demek ki bir odun veya demir parçası, bir iğne vurulması orucu bozar. Fakat böyle bir şeyin bir kısmı dışarıda kalsa oruç bozulmaz. Binâenaleyh içeriye veya dimağa kadar derin bulunan bir yaraya konulan yaş bir ilaç, içeriye veya dimağa kadar nüfuz edince orucu bozar, kazayı icab eder. İmameyn'e göre ise bu sûretle oruç bozulmaz. Binâenaleyh ciddi bir tehlike olmadıkça iğne vurdurmayı iftara bırakmak gerekir. Veya hasta olunan günlerde oruca başlamamak icab eder. Şâyet iğne vurulmuş ise iftar etmeyip, iftarı beklemek lâzımdır. Bunlar şu iki fetva arasındaki ihtilâfa binâen ihtiyata muvafıktır.
17. Baştaki veya karındaki bir yaraya konulup, yaranın rutubeti ile ıslanarak, dimağa veya içeriye gitmeyen bir ilaçtan dolayı bilittifak oruç bozulmaz. Fakat şüpheli olursa, İmâm-ı A'zam'a göre bozar. İmâmeyn'e göre bozulmaz. Çünkü bunlarca şek ile oruç bozulmayacağı gibi, hilki olmayan, yani orucun bozulmasını icab ettiren ağız ve burun yolu ile içeriye girmeyen bir ilaçla da oruç bozulmaz.
5.2.3.3. Keffareti İcab Eden veya Etmeyen Oruçlar
Ramazan-ı Şerif orucundan başka hiçbir orucun bozulmasından dolayı keffaret, yani bir ceza, bir cebri mafat olarak iki ay oruç tutmak lâzım gelmez. Çünkü bu husustaki ceza, yalnız Ramazan-ı Şerifte kasden yenilen bir oruç hakkında İlâhi emir tenzil buyrulmuştur. Keffaret oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın bir cezasıdır. Binâenaleyh Ramazan-ı Şerifte oruca aslâ niyet etmediği gibi, aslâ iftar da etmeyip imsak etmiş bulunsa üzerine yalnız kaza lâzım gelir. Keffaret lâzım gelmez. Halk arasında “Altmış bir” denilmesi de; altmış gün oruç tutma, orucu kasden bozmanın cezası, biri de yediği orucun kazasıdır.
Ramazan orucunun bozulmasından dolayı keffaret lâzım gelmek için, hem sûreten, hem de manen iftar vuku bulmalıdır. Bu da adeten tegazzi, tedavi veya telezzüz kasdıyla yiyilip içilen şeylerden birini birrıza kasden yutmakla veya diri bir insana ön veya arka tarafından birrıza kasden mukarenette (cinsî yaklaşmada) bulunmakla vücuda gelir, velev ki inzal vâki olmasın. Binâenaleyh gıza (gıda) sayılmayan, bedenin salahına yaramayan, tab'an murdar olup kendisinden nefret edilen bir şeyin birrıza amden yiyilip içilmesinden veya bir ilacın ağızdan başka bir taraftan içeriye akıtılmasından dolayı keffaret lâzım gelmez. Demek ki, diri bir insanın arkasından veya önünden başka bir yerinden, uzvundan veya ölü bir insan ile hayvanın cinsî uzuvlarından yapılan bir mukarenetle (inzal, yani meni gelmiş olsa dahi) keffaret lâzım gelmediği gibi, bir taş, bir demir, bir kabuklu çekirdeğin, bir kağıt, bir pamuk, adi bir çamur, bir toprak, kuru ot, bir saman parçası, kabuklu yumurta yutulmasıyla oruç bozulur, kazası icab ederse de keffaret lâzım gelmez.
Bunlardan herhangi birini sehven yapar da oruçlu olduğu aklına gelir, derhâl yemekten, içmekten veya cinsî münasebet yapmaktan vazgeçerse orucu bozulmaz. Oruçlu olduğunu hatırladığı hâlde devam ederse oruç bozulur, âit oldukları vasıflara göre kaza veya keffaret lâzım gelir. Cinsî münasebetten hemen çekildiği hâlde nefsi gelse, yine oruç bozulmaz; bir ihtilam gibi olur.
İmam Mâlik'e göre, mazur olmadığı hâlde iftar eden her mükellef üzerine keffaret lâzım gelir. İmâm Şâfii'ye göre, yalnız cinsî münasebetten dolayı keffaret icab eder ve mücamaat tekerrür edince keffaret de tekerrür eder.
Şu noktayı hassaten bildirmek isteriz ki, bilumûm içkiler, tütün, nargile, enfiye, emilen bir şekerin boğaza giden tadı, yenilmesi mutad olan çamur, kil ermeni, gebe kadının canı isteyip yiyeceği çamur, taze küçük üzüm yaprağı, yenilen sâir yapraklar, nebatlar, safran, misk, kâfur herhangi bir ilacın yenilmesinde keffaret lâzım gelir. Artık bunlardan keffaret lâzım geldikten sonra, gıda ve telezzüz verecek bütün taâmlardan keffaretin lüzumu tabiidir.
5.2.3.4. Oruç Tutmamayı Mübah Kılan Özürler
Bazı hâller vardır ki, oruç tutmamayı veya tutulan orucu bozmayı zaruri kılar. Şöyle ki:
1. Musaferet, yolculuk.
2. Hastalık.
3. Düşman ile cihad.
4. İkrah hâli: Yani hayata tesir veya bir uzvun ziyanına sebep olacak sûrette yapılan cebir ve ikrahtan dolayı oruç açılabilir, bu caizdir. Maamafih misafir veya hasta olmayan bir kimse, böyle bir ikraha uğrarsa orucunu bozmayabilir. Mesuliyeti mucib değildir. Fakat yolcu ve hasta olanın ikraha karşı gelmemesi gerekir. Aksi takdirde ölürse mesuliyeti mucib olur. Çünkü bunlar için orucu bozmaya esasında ruhsat vardır.
5. Şiddetli açlık ve susuzluk: Bunda da nefsinin helâk olacağına veya aklına bir zarar geleceğine kendisi hükmeder veya Müslim bir tabibin söyle-mesine mebnî korkarsa, sonra kaza etmek üzere orucunu bozar.
6. Gebelik ve Sütanalık: Gebe bulunan ve kendisinin veya başkasının çocuğuna süt veren bir kadın, nefsi veya çocuk hakkında bir zarar gelmesinden korkarsa orucunu bozabilir, bilâhare kaza eder. Çocuğa o kadından başkasının süt vermek ihtimâli bulunmamak kaydıyla caizdir.
7. Hayız ve Nifas Hâli: Âdet hâli ile çocuk doğurmak keyfiyetinde de oruç tutamaz.
8. Ziyafet: Ziyafet vermek veya ziyafete davet olunmak, nafile oruçları açmak hususunda bir özür sayılabilir. Sonra tutabileceğine emin olursa boza-bilir. Farz ve vâcib olan oruçlar bundan müstesnadır; bunlar bozulamaz.
9. Talaka Yemin: Nafile ve kaza orucu bu hâllerde bozulabilir. Bozulmayan oruçtan dolayı bir kimsenin zarara uğramasına mâni olmak mendubdur. Mesela “Sen orucunu bozmaz isen ailem boş olsun.” diyen kimseyi bu zarardan kurtarmak lâzım gelir. Bazı zevata göre daha istiva zamanı olmamış ise mendubdur, illa mendub değildir. Bu kimse meğerki babası ola. Nafile orucun ziyafette açılması da, babası olduğu takdirde her hâlükârda lâzım gelir.
10. İhtiyarlık, Yaş Büyüklüğü: Oruç tutmaya gücü yetmeyen, kendisine şeyh-i fani denilen pek yaşlı bir kimse oruç tutmayabilir. Bu şeyh-i fani, artık kendisine bir daha kuvvet arız olamayacağı kat'i olan yaşlılardır. Bunlar fidyeye tâbidirler.
5.2.4. Ramazan Ayında Mescidlerde İtikâfta Bulunmak ve İtikâfta İken Memnû Olan Hâller
Sûre-i Bakara Âyet: 187- …Mescidlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlarınıza (geceleri de) yaklaşmayın. Bu (hükümler) Allah'ın sınırlarıdır. Sakın onlara (o sınırlara) yaklaşmayın. İşte Allah âyetlerini böylece insanlara açıklar. Tâ ki korunsunlar.
Not: Ramazan ayında geceleri kadınlara yaklaşmakta bir beis olmadığı hâlde, itikâfa niyet edildiği takdirde, itikâftan çıkıncaya kadar, oruçlu olunan gecelerde de kadınlara yaklaşmamak emrolunmuştur.
Lisan-ı şeriatta itikâf: Bir mescid-i şerifte veya o hükümde bulunan bir yerde itikâf niyetiyle bir müddet ikamet etmektir.
İtikâflar üç kısımdır:
1. Kifâyet tarikiyle bir sünnet-i seniyye, bir sünnet-i müekkededir. Bu, Müslümanlardan bir veya birkaç zâtın Ramazan-ı Şerifte itikâfta bulunmasıdır. Bu hâlde başkaları artık bu sünnetle mükellef bulunmuş olmazlar.
2. Müstehab olan itikâftır. Bu, Ramazan'dan başka bir zamanda ibadet niyetiyle bir mescidde bir müddet -velev bir saat olsun- yapılan itikâftır.
3. Vâcib olan itikâftır. Bu da “Nezrim olsun, şu kadar itikâfta bulunayım.” diye yapılan itikâftır. Bu itikâf için herhâlde oruçlu bulunmak şarttır. Peygamberimiz Medine-i Münevvere'de bulundukça her Ramazan-ı Şerifin son on gününde itikâfa devam buyurmuşlardır.
HAKK'A DÂVET
NASİHAT-I İSLÂMİYYE